19 Haziran 2018 Salı

Acı Soğan Cebimi de Acıttı

Sebze fiyatları zirve yapmış, ben soğan ve domates almaya gittim. Soğanın fiyatını görünce telefona sarılıp evi aradım, soğan hiç mi kalmadı diye. "Yok" cevabı alınca çaresiz poşete davrandım. Elin mahkum, mecburen alacaksın. Çünkü yemek onsuz pişmiyormuş. Bereket indirimli hali imiş bu! Ya bir de indirimsiz fiyatı? Aklıma bile getirmek istemiyorum.

Kilosu 5.49 olan soğanı görünce doğrusu şok geçirmedim. Çünkü sosyal medyada bir iki gündür soğan ve patatesin fiyatlarının yüksekliğinden bahsediliyordu. Gerçi biraz abartıyorlar dedim. Ama değilmiş. Sağ olsun onlar önledi kısa bir şok geçirmemi. İyi ki böyle oldu. Yoksa soğan yüzünden gitti denme durumum da vardı.
Fiyatı anormal olan sadece soğan mı, diğerleri nasıl diye bir göz attım. Sivri biber 5.99, domates 6,5 lira. Patateste etiket yoktu. Çalışana sordum, 5 lira dedi.

Bayramdan birkaç gün önce soğan ve patatesin üç kilosu 5 lira civarında iken ne oldu da fiyatlar bu şekilde uçmuş. Bir anormallik var ama ne? Ya da nereden, kimden kaynaklanıyor. Doğrusu işin iç yüzünü bilmiyorum. Bildiğim tek şey fiyatı uçuk olan soğan ve domatesin benim evimde bittiğidir. Yine bildiğim bir şey var, 5-6 yıldır patates ve soğanın fiyatı hep bir istikrar abidesi idi. Altın indi-çıktı; çıktı-indi. Nedense bu iki sebzenin fiyatı market, pazar ve manavda standart ürünlerimizdendi. İşin garibi serbest piyasa ve rekabet hiç olmadı bu iki üründe. Tekel malı gibiydi sanki! 

Bir ay öncesinde patates ve soğan elde kaldı haberleri okumuştum. Ne oldu da elde kalan bu ürünler dövizden beter yükseldi bu şekil. İhracat mı var? Duymadım. Çürüdü mü? Sanmam. Dolu mu vurdu? Hayır. Çiftçi bu yıl az mı ekti? Değil. Bayram dolayısıyla hal vb yerler kapalı da ondan mı? Sanmam. O zaman ne?

Anormalin anormali bir durum var orta yerde. İnşallah çiftçi kazanmıştır diyeceğim. Ama bu hiç olmaz bizim ülkemizde. Çünkü çiftçiden veya üreticinden yok bahasına alınan ürün tüketiciye gelinceye kadar ateş bahası oldu bugüne kadar. Aklıma gelen tek şey bu sektörde bir tekelciliğin olması. Fiyatı belirleyen, malı piyasaya sürmeyip stoklayan ve istediği fiyatı dayatan ve paraya para demeyen de bu. Eğer böyleyse kazandığı burnundan fitil fitil gelsin, gözünü toprak doyursun.

Umarım patates ve soğandaki bu astronomik yükseliş ve fahiş fiyat geçicidir. Yoksa işimiz kül.

Bu arada evinde soğan ve patatesi olanlar veya yemek yapmada soğan kullanmayanlar çok şanslı. Keşke yemek pişirecek kadar evimde birkaç soğanım olsaydı ben de o şanslı kişilerden biri olacaktım. Hasılı yemesi acı olan soğan, bugün cebimi de acıttı.

Sağ Olsun, Sevap Kazanmamızı İster Hep!

Konya'da yaşayanlar bilir, 11 Haziran günü akşam saatlerinde yağan yağmur sel baskınlarına sebebiyet verdiği gibi önüne kattığı araçları sürükledi, bodrum katları su bastı, kanalizasyon borularından geri tepen sular rögarlardan dışarıya verdi. Resimde gördüğünüz duvar da sel baskınından nasibini aldı ve göçtü. Yanındaki araba az bir hasarla kurtuldu. Bayram öncesi olan bu olayın akabinde hane sahibi bir usta bularak duvarı yeniden yaptırdı. Eksik olmasın. Ki sorumluluk da bunu gerektiriyor. Nedense yıkıntı kalıntıları ve bahçesinden aşağıya dökülen topraklar gördüğünüz gibi öylece kaldı.

Usta, duvarı ördükten sonra molozu toprağını bir tarafa, taşlarını da bir tarafa istifleyerek bırakıp gitti. Sanırım ustaya, "Senin görevin sadece duvarı örmektir, molozlarına karışmak değil" demiş
olmalı. Ya da "Buradaki döküntüleri götür git dedi, usta kabul etmedi veya bayram öncesi molozu taşıtacak bir araç bulamadı.  Yoksa hane sahibi, "Bu sel baskını her zaman olmaz. Bu millet balık hafızalı. Çabuk unutur. En iyisi selin yıkıntısı burada kalmalı ki gelip geçen görsün ve ibret alsın" şeklinde düşünmüş olmasın. Ya da "Benden bu kadar, gerisini de buradan gelip geçenler bir el atsın, hepsini ben mi yaptıracağım" dedi. Ki buradan caddeye geçiş var nasılsa. Nasılsa görecekler, "Yahu bu molozların yeri burası değil, haydin taşın altına elimizi uzatalım, bunda da bizim bir katkımız olsun, biz de biraz sevap kazanalım" diyeceklerdir şeklinde düşünmüş olmalı. Millet eşek ya. Bunu yapacaktır zahir. Bu paylaşımcılık yönüne ancak şapka çıkarılır. Keşke herkes onun gibi paylaşımcı olsa bu dünyada... Daha önce budadığı ağacın dallarını da duvar kenarına aynı şekilde istiflemişti. Kendisine haber vermeden çöpe götürüp atmıştım. Umarım kızmamıştır.

Hane sahibi haklı. Hepsini o yapacak değil ya. Alacağı sevabı aldı, biraz da buradan gelip geçenler faydalansın o sevaptan. Çünkü sadece bu dünyalık için yaşanmaz. Ne de olsa bu dünyanın bir de ötesi var. Yok ahireti düşünerek sevap almak istemez ve sadece dünyalık düşünürlerse bir yolunu bulup eşek gibi yapacaklar. Çünkü göre göre "Bu böyle olmayacak" diyecekler. Sonra kendisi o merdiveni kullanarak caddeye çıkmıyor üstelik. Zaten çıksa da kendisi yeni bir ev alarak çekti gitti. Kiracısı ne yaparsa yapsın.

Hoş kiracısının öyle bir derdi yok. Herkes bakıyor onlar da bakıyor. Şu teknoloji biraz daha ilerlese de bakma ile bu işlerin de olabileceğini bize göstermiş olsaydı keşke! Bakarsınız teknoloji denen kolaylık buna da bir çözüm bulur. Yeter ki biz beklemesini, molozların yanından geçerken bakmaya devam edelim. Bu işler sabır ister, mide ister ayrıca. 

Duvarı yıkılan ve sorumluluğu gereği duvarını yaptıran hane sahibinin bu yaptığı, duvarın yanından geçenler için hem bir jest, hem de bir nimettir. Ya yaptırmasaydı ne olacaktı. Duvar yıkık bir şekilde tehlike saçmaya devam edecek ve görüntüsü de hoş olmayacaktı. Kimse eline küreği alıp iş elbisesini giymesini beklemesin. Ki o ilmin zirvesine doğru çıkmaya devam edecek. Ayrıca bu işlere ayıracak zamanı yok. nasılsa bıkıp usanan, bu böyle olmayacak, iş başa düştü, sen yeter ki eşek ol, mutlaka bir semer vurulur diyen çıkacaktır.

18 Haziran 2018 Pazartesi

Muhsin Yazıcıoğlu'nun Duyarlılığını Bugün Bazıları da Gösterebilmiş Olsaydı... ***


Yanlış hatırlamıyorsam 95 milletvekili genel seçimleri idi. Partilerin birlikte seçime girmesi yasak olduğu için yüzde on barajından dolayı BBP, ANAP listelerinden seçime katılmıştı. BBP, içlerinde Muhsin Yazıcıoğlu’nun da olduğu 8 milletvekiliyle Meclisteki yerini almıştı. Refah partisi, birinci parti olmasına rağmen önce ANA-YOL koalisyonu denendi. Hükümet düşünce DYP milletvekillerinin bir kısmının karşı çıkmasına rağmen 1996 yılında Refah-Yol koalisyonu kuruldu.  Hatta DYP’den bazı vekiller partilerinin koalisyonuna güvenoyu vermedi.   Hem güvenoyu, hem de önemli yasaların çıkarılmasında BBP, koalisyonun büyük ortağı Refah’a yakınlığından dolayı koalisyona kerhen destek verdi.

Niçin mi destek verdi? “Hükümete güvenoyu vermeyin, şayet verirseniz darbe olur” şeklinde aba altından sopa gösterilmesine rağmen Yazıcıoğlu, “Kuracağınız hükümet ile milletin menfaatini gözetin ve milletin iradesini asla çiğnetmeyin. Bu minvalde yürürseniz biz sizin arkanızda oluruz“ diyerek hükümete en zor zamanında desteğini vermişti. Ne zaman hükümet Mecliste zorda kalsa bu desteğini hiç esirgememişti. Koalisyona desteğini verirken “Müslüman’ı arkadan vurdu dedirtmem” demişti bir konuşmasında.

Rahmetli Yazıcıoğlu, milliyetçi çizgisinin yanında İslami hassasiyeti olan biri idi. Tam bir memleket sevdalısı idi aynı zamanda. Çok bedel ödemesine rağmen karşılığını tam alamadan menfur bir cinayete kurban giderek aramızdan ayrıldı. Allah rahmet eylesin kendisine.

Niyetim geçmiş koalisyonları anlatmak değil. O zaman sadede geleyim. BBP’nin gösterdiği bu duyarlılığı, 96 koalisyonunun büyük ortağı olan parti yetkililerinde göremiyoruz. Üstelik BBP’nin, Refah Partisine yakınlığından daha yakın olmalarına rağmen zor zamanlarında ona destek olacağı, onunla ittifak kuracağı yerde bugün yoluna başka isimle devam eden o parti; duygu, düşünce ve fikir birlikteliği olmayan bir partiyle ittifak kurmuş durumda. Ne yaparlar ne ederler bilmiyorum. Zira çok da önemsemiyorum. Ama milletin büyük bir çoğunluğu bulundukları ittifakı garipsemiştir. Gittikleri yol, yol değil demiştir. Zira kem alat ile kemalat olmaz. Kendilerini eleştirenlere de “Efendim! Biz 74’de Ecevit ile koalisyon kurmuştuk, çok büyük hizmetler yapmıştık, ne var bunda? Bunu ilk defa yapmıyoruz” şeklinde cevap veriyorlar. İnşallah yanılan ben olurum, ama keşke Yazıcıoğlu’nun en zor zamanda Refah Partisine verdiği açık çeki bugün bunlar da verebilseydi. Maalesef yapamadılar. Üstelik, “Gelin birlikte seçime girelim” teklifine rağmen. Güya yaptıkları bu ittifaka da ilkeler etrafında birleştik diyorlar. Nasıl ilke ise görüntüleri bir araya gelemeyecek, renk ve desen benzerliği bile olmayan yamalı bohça gibi. Merak ettiğim teklif edilen ittifak ile bugün yer aldıkları ittifakı karşılaştırsalar hangisiyle ortak noktaları daha çoktur? Ya da vatandaşa sorsalar vatandaş onları nereye koyardı?

Sanki Yazıcıoğlu, Refah-Yol’a destek verirken o günün koalisyonunun yaptığı her şeyi tasvip ettiği için mi güvenoyu verdi? Beğenmediği yönler olmasına rağmen ülkeyi hükümet krizine düçar etmedi, kerhen de olsa desteğini verdi. Ha ne olurdu, bunlar da teklifi çevirmeyip ittifakın içinde yer alsalardı... Üstelik yakışırdı da. Ki olması gereken bu idi. Maalesef bu duygu ve düşüncelerimi kendilerine söyleyemiyorum. Çünkü çok hırçınlar! Nedendir bilinmez. Ne diyelim Rabbim hakkımızda hayırlısını versin, bizlere feraset versin. Pazar günü yapılacak seçimlerin ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.



*** 21/06/2018 günü Yeni Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.