10 Haziran 2018 Pazar

Konya'da Oruç

Ramazan dolayısıyla işimden evime, ev ile cami arasında mekik dokuyorum. Çarşı-pazar dolanmıyorum. İhtiyacımı giderdik tek sonra kendimi eve hapsediyorum. 

Bugün işten sonra eve uğramadan üç km' lik bir yere bir görüşme için yürüdüm. Bir pastanenin önünden geçtim. İşletme, içerideki kısımdan daha büyük bir kısmı kapsayacak şekilde dışarıya masa sandalye atmış, ramazan olmasına rağmen bir kısım insanımız dışarıya oturmuş; çayını yudumluyor, dondurmasını yiyor, sigarasını içiyor. Az daha ilerledim bir kafe. Bu da dükkanın önünü kapatmış. Müşterileri sigarasını tellendiriyor, çayını içiyor ve nargile keyfini gideriyor. Tam gideceğim yetin yanında baktım yine bir oturan topluluk. Burası neresi diye kaçanı kaldırdım. Bir muhallebici dükkanı. İnsanımız tatlı yiyip tatlı tatlı sohbetini yapıyor.

Gördüğüm her üç işletme zevke hitap eden yerler. Buralar açık olmasa, insanımız çayını-sigarasını içmese, muhallebesini yemese acından ölmez. Adımladığım yer bir hastane civarı ve otogar veya gar mevkii değil. Güpegündüz ihtiyacını giderenler ne yolcu, ne de hasta anlayacağınız. Çarşı merkezi hiç değil. Kendi halinde sakin bir mahalle.

Gördüğüm bu manzara, insanımızın kendini aştığını gösteriyor. Allah'ın bildiğini kuldan niye saklayayım. Sen orucunu tutarsan tut, ben senin için zevkime ket vuramam dercesine aleni bir şekilde istifini bozmadan yaşantısına devam ediyor.

Bu gördüğüm üç manzara "Ah ben de oruçlu olmasaydım" dedirtti mi bana? Canımı çekti mi? Orucuma halel mi getirdi? Hayır. Onlara ne gıpta ettim, ne de heveslendim. Aksine garipsedim. Mahallemize oruç gelmemiş, belki bugünler daha iyi günlerimiz, dedim. Sanırım böyle giderse biz oruç tutanlar azınlıkta kalacağız, muhitimizde ramazanın manevi iklimi hakim olmayacak. Gördüğüm bu manzara Konya'da muhafazakar bir semt. Varın ötesini siz düşünün.

Eski Konya'da açık olan lokantaların cam ve kapısı gazete kağıdı ile kapatılır, kapısı hafifçe açık olur, oruç tutmayan girer, içeride ihtiyacını giderirdi. Şimdilerde gazete kağıdı ile kapatılmış lokanta vb yerler kalmadı. Bari içeride yeseler diyorum. 

İsteyen oruç tutar, isteyen tutmaz. Tutan kendisine tutar. Kendimi bildim bileli orucumu tuttum. Allah sağlık verdiği müddetçe tutmaya devam edeceğim. Belki eskiden de oruç tutmayanımız çoktu. Ama toplum içinde oruçlu görünürdü. Şimdilerde aynı hassasiyeti göremiyorum. Ne oldu dünkü hassasiyetlerimize? Dünküler yanlış düşünüyordu da bugünküler doğruyu mu buldu? Merakım bu! 

Sahi kaç kişi kaldık yüzde 99'u Müslüman olan bu ülkede? Aleni bir şekilde zevk ve keyfimizi gidererek neyi amaçlıyoruz? 

Cami mi yoksa Dilenci Merkezi mi?

Eskiye oranla camilerimizde şu ya da bu yer adına yardım toplamak için açılan sergilerde bir azalma söz konusu. Son haftalarda bir haftada olmasa da iki-üç haftada bir, cumalarda yardım yeri dikkatimi çekiyor: "Muhtelif cami inşaatı ve Kur'an Kurslarına yardım." Eskiden cami adı belirtilirdi. Şimdilerde adı muhtelif oldu. 

Sanırım yapımı başlanan camilerin ve Kur'an Kurslarının ihtiyacı var ki sergiye ihtiyaç duyuluyor. İnsanımızın cebindeki bozuk paraları atmak suretiyle ihtiyaçlar tam karşılanmıyor olmalı ki bu iki yere belirli periyotlarla yardım toplanmaya devam edilmektedir.

Cami, Kur'an Kursu vb yerleri inşa etmek ve buraların işlevini yerine getirebilmesi için camilerde sergi açmanın dışında başka yol bulunamaz mı? Bugün cami veya Kur'an Kursu yapımına ihtiyaç var mı? Mevcutları yeterli gelmiyor mu? İllaki her dört evin bulunduğu mahalle, bir cami kondurmak zorunda mıyız? Mevcut camilerimizin doluluk oranı nedir? İbadet yapmak isteyen vatandaş, mesafesi biraz uzak olan camiye gidemez mi? Mevcut Kur'an Kurslarının sene içerisindeki doluluk oranı nedir? Camilerimiz ibadet edilen yer dışında Kur'an öğrenilen yer şeklinde daha profesyonel bir işlevi yerine getirecek şekilde planlanamaz mı? Bu soruların netameli sorular olduğunu ve yanlış anlaşılmaya ve başka taraflara çekilme ihtimalinin olduğunu biliyorum. Yine de bu konuda düşüncelerimi serdetmek istiyorum.

Öncelikle planlama yapılmadan cami ve Kur'an Kursu yapılmamalıdır. Mevcutlar geniş bir kitleye hitap edecek şekilde planlanmalıdır. Mevcut Kur'an Kursları sekiz yıllık kesintisiz ve on iki yıllık zorunlu eğitimin ardından önceki işlevlerini yerine getirmekten uzaktır ve neredeyse yılın on ayını öğrencisiz geçirmekte ve atıl durumdadır. Bu kursları amacına uygun şekilde işlevsel hale getirmek için DİB ile MEB, ortak bir protokol imzalayarak mevcut Kur'an Kurslarını İHO okullarına dönüştürmelidir. Buralardaki mevcut öğreticiler Kur'an derslerine ve hafızlık eğitimi alan çocukların derslerine girmelidirler. Yine buralar yaz dönemlerinde kısa dönem Kur'an eğitimi almak isteyen geçici öğrenciler için müftülüklere planlama ve organize yapma görevi verilmelidir. İHO'ya dönüştürülemeyecek şekilde küçük olan Kur'an Kursları, öğrencilerin barınmaları için tahsis edilmelidir. Yaz dönemlerinde mevcut Kur'an Kursları talebi karşılamada yeterli gelmediği takdirde MEB'in okullarından müftülükler yararlanmalıdır. 

Camilerimiz, günlük toplamda 2-3 saatlik ibadet için açılıp kapanmanın ötesinde namaz vakitleri dışında örgün eğitim verecek şekilde Kur'an talimi için açık tutulmalıdır. Cami görevlileri namaz vakitleri dışında en az altı saat daha camiyi açık bulundurmak suretiyle yeni bir işleve kavuşturulmalıdır. Bina ve derslik ihtiyacı olan okullarda Kur'an ve din dersleri camilerde işlenmelidir. 

Mevcut cami ve Kur'an Kurslarından azami derecede faydalanıldıktan sonra ihtiyaca cevap vermezse yeni cami ve Kurs inşaatına başlanmalıdır.

Cami ve Kur'an Kurslarının gider ve ihtiyaçlarını karşılamak için camilerde sergi açmanın dışında vicdani sorumluluk çerçevesinde bir yardım şekline geçilmelidir. Bunun için Batı'da Hıristiyanların maaşlarından otomatik kesilen kilise vergisi bize uyarlanabilir. Kendisini Müslüman kabul eden kişilere "Din hizmetleri" vergisi konabilir. Bir fonda biriken bu vergi; cami yapımı, cami giderleri, Kur'an eğitimi, öğrenciye burs, Kur'an Kursu inşaat ve giderlerinin karşılanmasında kullanılabilir. Böylelikle cami ve kursların ihtiyaçları tek elden karşılanabileceği gibi bu yöntem camilerimizi dilencilik merkezi olmaktan da kurtaracaktır. İmamlarımız her hafta dilenci gibi hutbede cemaatten para istemeyecektir. Önerdiğim bu yöntem din hizmetlerinde bizi profesyonelleştirebileceği gibi toplanan paralar, daha şeffaf olacaktır. Kimse durmadan para toplanıyor, bu para nereye gider diyemeyecektir.

Var mısınız camilerimizi ve Kur'an Kurslarımızı daha işlevsel hale getirmeye ve buraların giderlerini tek elden karşılamaya?

9 Haziran 2018 Cumartesi

Hangi İnsanlara Bu Dünyada Yer Yok?

Canın tez mi? Muhatabının leb demeden leblebiyi anlamasını, ya da sen bir şey demeden karşındaki veya yanındaki kişilerin halden anlamasını, senin hassasiyetini kavramasını mı istiyorsun? Çok beklersin? Çünkü karşında seni anlamamak ya da seni kendilerine çekmek isteyen, kendileri gibi olmanı isteyen binler var. Koca bir duvar veya bir ordu. Bu durumda ne duvarı aşabilir, ne de bu koca orduya galip gelebilirsin.

Mağlup olacağını bile bile bu binlerin içinde yaşamaya devam edeceksin. Çünkü elin mahkum. Çekip gitsen nere gideceksin? Sanki bu dünyadan başka bir dünya mı var? Sonra başka yere gidince yeni karşılaşacakların mevcutlardan daha mı iyi olacak? Naçar bu deveyi gütmeye devam edeceksin. Başka da çaren yok zaten. Bu durumda yine ezilen, horlanan, ayıplanan sen olacaksın. Adın sabırsıza, sinirliye çıkacak. Sana geçimsiz, anlaşılmaz diyecekler. Diyecekler oğlu diyecekler ve bu dünyadan anlaşılmadan gideceksin. Üstelik gidişin daha hızlı olacak. Çünkü kızgın sirke ancak küpüne zarar verir. Sana bu dünyayı dar edenler ise gailesiz, dertsiz bir şekilde bu dünyada kalabalık etmeye devam edecekler. Bu dünyanın kanunu bu. Sen yırtınacaksın, onlar şen-şakrak yaşayacak. Çünkü top patlasa, dünya yıkılsa umurunda olmuyor böylelerinin.

Kimsenin seni anlamadığı bu durumlarda keşke Eyüp gibi sabırlı olaydım diyorsun. Ama olmuyor. Çünkü herkes Eyüp gibi sabır küpü olamaz. Keşke sağır-dilsiz olaydım da top patlasa, insanlar çatlasa...hiç olmazsa ruhum duymazdı diyorsun. Bir yere kapanıp kimseyle iletişim kurmayayım diyorsun. Ama bu sosyal varlık olan insanın yaratılışına ters. 

Hikmetinden sual olunmaz ama Allah belki de sana Ulül Azm peygamberlerinden Musa peygamber gibi sinir verdi. Hani o, İsrailoğullarına bakarak olsun diye kardeşi Harun'u bırakmıştı başlarına. Kırk gün sonra kavminin arasına gelince bıraktığının yerinde yeller estiğini görünce öfkelenip  bu ne hal dercesine kardeşi Harun'un yakasından tutmuştu. Belki de Allah seni bu şekilde imtihan ediyordur.