6 Haziran 2018 Çarşamba

Bir Öğretmen Düşünün ki...

Bir öğretmen düşünün ki herkesin oruçlu olduğu veya oruç tutmayanların da oruçlu göründüğü bir ortamda sote yerler var iken öğretmenler odasında herkesin gözü önünde masanın üzerine nevalesini çıkarıp kimseye aldırmadan yesin, içsin.

Bir öğretmen düşünün ki yeni geldiğin okulda sana bir hoş geldin, demesin. Yanına gelip sana çantasından çıkardığı alternatif tıp denilen ilaçların pazarlamasını yapsın. Ardından bir masaya ilaçları çıkararak bir pazarlamacı gibi ilaçlarını satmaya kalksın.

Bir öğretmen düşünün ki boş dersin aynı zamana denk gelsin, hiç nefes almadan sana soru sorsun ve durmadan konuşsun.

Bir öğretmen düşünün ki kaşlarının üzerini turkuaz bir renk ile boyasın, herkesin dikkatini çekecek şekilde garip bir şekilde giyinsin.

Bir öğretmen düşünün ki öğretmenlikten arta kalan zamanında kick boks sporu öğrenmeye gitsin ve bu öğrendiğini öğrenci, öğretmen cümle alem sormadan herkese anlatsın dursun.

Bir öğretmen düşünün ki ABD'den getirttiği bir şampuanla saçını yıkasın. Durmadan bu şampuanın reklamını yapsın, görselini gelene-geçene göstersin. "Atın kuyruğunun kılından yapılan bu şampuanın dökülen saçları yeniden çıkarttığını, Türkiye'de böyle bir ürünün yapılamadığını, hatta atın bu ülkede bol olduğunu" anlatsın dursun.

Bir öğretmen düşünün ki arabasına bindiği zaman tali yoldan çıkmış olsa bile ana caddede seyreden araçların önüne aracını sürsün. "Ne yapıyorsun hocahanım! Araba geliyor, lütfen durur musun" dediğinde 'Yol benim, ben sinyalimi verdim. Sinyali verdim mi iş biter, yol hakkı bana geçer. Ben trafik kurallarını iyi bilirim, bugüne kadar hiç kaza yapmadım' desin ve sana yol boyunca bildiğin tüm duaları okutsun.

Bir öğretmen düşünün ki kendi branşını tüm branşlardan daha önemli görsün, önemini anlata anlata bitiremesin. Kendini dünyanın merkezine koysun.

Bir öğretmen düşünün ki hasta olduğunu bilmesin; konuşması, hal ve hareketi, giyim ve kuşamı ve süründüğü garip makyajıyla insanları rahatsız ettiğini bilmesin. Olduğu beyin ameliyatıyla dünyaya yeniden geldiğini söylesin dursun.

Bir öğretmen düşünün ki öğrenci, öğretmen ve idareci kendisiyle karşılaşmamak, kendisiyle konuşmamak için kapı-pencere kaçsın dursun ama bu, tüm bu olan bitenden haberi olmasın.

Bir öğretmen düşünün ki "Ben bir şehit kızıyım, bunu bugüne kadar kimseyle paylaşmadım. Ama bundan sonra paylaşacağım" desin.

Bir öğretmen düşünün ki senin dersindeki tüm öğrencileri "Not vereceğim" diye sana söylemeden yanına çağırsın ve dersinin kanına girsin.

Ve bu öğretmen Milli Eğitimde sağlıklı diye çalışa dursun. Doktor "çalışamaz" diye rapor vermesin, Milli Eğitim "Bu öğretmen bu haliyle derslere giremez" deyip emekliliğe sevk etmesin. Okul; öğrenci, öğretmeni ve idarecisi birlikte bununla aynı havayı teneffüs etmeye ve "Millet deliye, biz akıllıya hasretiz" desin dursun.

Ne diyelim? Allah kimseye akıl noksanlığı vermesin. İnsanların kendini tanıması için bir ışık versin. Beyin noksanlığı vermesin. Bu tipler Allah'a yakın, kuldan uzak olsun...


5 Haziran 2018 Salı

Bir Okul Düşünün ki...

Bir okul düşünün ki öğretmen,
-Sınavını yapacağı dersin fotokopi kağıdını kendisi temin etsin ve kendi parasıyla fotokopi ettirsin. Fotokopi ve kağıt parasını ya kendi cebinden karşılasın, ya da dilenciye verilir gibi öğrencisinden bozuk para toplasın. Onu da alabilirse...
-Sınıf tahtasında kullanabileceği kalemi kendi temin etsin.
-Sınava girmeyen öğrenciyi kendisi bulsun.
-Devam etmeyen öğrenciyi kendisi arasın.
-Sınıfta sorun olan öğrenciyle arasındaki sorunu kendisi çözsün.
-Ara dersten kaçan, duvardan atlayan öğrenciyi okul idaresine bildirsin. Kaçan öğrenciye okul ertesi günü hesap sormasın.
-Derse öğretmenden sonra giren öğrenciyi idareciye söylediği zaman "Öğrenci haklı, on dakikalık teneffüs öğrenciye yetmiyor" cevabı alsın.
-Okulun yapacağı herhangi bir etkinlik, kazanım değerlendirmeyi öğrenciden öğrensin.
-Sportif faaliyet eğitim ve öğretimden daha önemli olsun.
-Öğretmen kendi sınıf toplantısını kendisi duyursun, kendisi yapsın.
-İdareci, sürekli devamsızlık yapan öğrenciyi sınıf öğretmeninden sorsun.
-Öğretmen öğrenciyle sorun yaşadığında sorununu kendisi çözsün; okulu, ben ne yapayım, desin.

Ne güzel değil mi böyle okul yönetmeye?

Seçim Çalışmalarında Siyasilerimiz Kendilerini Yenilemeli Artık!


Uzun ve sıcak  ramazan gününde gündüz biraz kestireyim istedim. Ne mümkün efendim? Bir partinin seçim arabası seçim dolayısıyla yaptırdığı müziği sonuna kadar açarak cadde boyunca gitti. Uykum kaçtı. Sağa döndüm, sonra sola. Biraz değil baya homurdandım. Tam canım geçecek iken tekrar aynı partinin seçim arabası. Yine sonuna kadar açılmış müzik. Bağıra bağıra, çala oynaya geldi, sonra kayboldu gitti. Aklı sıra benden oy istiyor. Güya bu bir seçim çalışması!

Kim şarkı, türküye oy verir ki? Parayla müzik yaptırıp seçim döneminde cadde cadde dolaşıp girmediği sokak bırakmayarak vatandaşa müzik dinletmekten, daha doğrusu gürültü yapmaktan maksat ne ola ki? Müziği dinleyen kaç kişi "Hele şükür, ruhun gıdası müzik geldi, kulaklarımın pası silindi, oyum bu partiye veya cumhurbaşkanı adayına" der ki? Evinde istirahata çekilen vatandaşı sonuna kadar açılmış müzikle rahatsız etmenin neresi seçim çalışması? Bunun adı, olsa olsa ensemizde boza pişirmektir. “Şayet bize oy vermezsen bu daha iyi günlerin” demektir.

Cadde ve sokaklarda sabahtan akşama müzik dinletmeyi çok ilkel buluyorum. Siyasi partiler çöpe atılması gereken bu yöntemden ne zaman vazgeçecekler? Seçim sonucunda ne kadar oy alacaklarının sürekli anketini yaptırtan siyasi partiler, bir defa da “çaldığımız müzikten dolayı kaç kişi bize oy veriyor” diye bir anket çalışması yaptırtsalar ne olur? Aslında hiç fena olmaz. Yüklü paralar vererek yaptırdıkları müziği meydan, cadde ve sokaklarda çalmak için araç ve kişi kiralayarak içine yakıt doldurarak kendilerine hazineden verilen seçim yardımını çar-çur ederek insanların başında boza pişirerek kaç kişiyi kandırıp ikna edebiliyorlar?

Kabahatler Kanununa göre insanları rahatsız etmenin bir cezası var diye biliyorum. Bu Kanun siyasi partilere işlemiyor mu? Düşünün ki bir vatandaş arabasına binse aracın camını sonuna kadar indirse müziğin sesini sonuna kadar açsa ne deriz biz ona? Herhalde vereceğimiz cevap: Bu adam amma da gök görmedik, yani sonradan görme, dağdan inmiş…millete caka satıyor, görgüsüz” deriz değil mi?

Yol boyunca çaldıkları müzikle bizi rahatsız eden siyasi partilerimizin bir diğer seçim çalışması; gördükleri cadde, sokak, miting alanı, şehir merkezi gibi yerlere parti bayraklarını veya yazdırdıkları sloganları astırarak görüntü kirliliğine sebebiyet vermeleri. Gerçekten kaç kişi “Arkadaş, maşallah falan partinin meydanlarda ne kadar çok parti bayrağı var, bu parti seçimi kazanmayı hak etti, oyum bu partiye” der?

Siyasi partilerin geçmişte seçim çalışması olarak bulduğu bu yöntemler eskidi. Birilerinin bunu siyasi partilere söylemesi lazım. Günümüzde teknoloji ilerledi, insanlara ulaşmanın, seçim çalışması yapmanın bin bir türlü modern yolu varken siyasilerimizin hala eski yöntemlerle siyaset yapması, kendilerini çağın şartlarına göre yenileyememelerinin bir göstergesidir. Bunun başka da bir açıklaması olamaz. Merak ettiğim her seçime var gücüyle asılan bu partilerin içinde onlara yol ve yöntem öğretecek/gösterecek ufku geniş insanları yok mu? Bu partiler bu eski bildik yöntemlerle mi ülke yönetmeye talipler? Bilin ki demode olmuş yöntemlerle günümüz seçmeni etkilenmez.