5 Mayıs 2018 Cumartesi

Tüp Bebek Nesli

Bugün çarşıda bir esnaf çay ocağında otururken yanıma yanında çocuğuyla beraber bir tanıdığım geldi. Daha önce yine bir vesileyle yine aynı yerde teşehhüt miktarı birlikte oturduğumuzda yine yanında aynı çocuğu vardı. Çocuk, eli yüzü düzgün, zeki mi zeki, sevimli mi sevimli. Ama sevebilene aşk olsun. Çünkü yerinde durmayan bir çocuk. İstekleri bitmiyor. Ne kendisi oturuyor, ne babasını oturtuyor. Ayakta bir oraya, bir buraya gidiyor. Durmadan bir şey istiyor. Dediği de olacak.  Dediğim dedikçi yani. Babanın başka çaresi de yok.

Hem geçen hem de bugün gördüğüm bu çocuğa karşı baba ne yapıyor diye bir göz gezdirdim. Maşallah sabır küpü bir baba gördüm karşımda. Üstelik hem derdi ve isteği bitmeyen çocuğu ile ilgileniyor, hem sana soru soruyor, hem sorulan soruya cevap veriyor, "Ben gidiyorum" deyip çekip giden çocuğunun peşinden gidiyor ve yüz hattında bir bıkma ve usanma olmayan sabırlı bir baba profili çiziyor ve gülümsüyor. Evde nasıl dedim. "Aynı böyle" dedi. Ardından "Bu nesil böyle abi" dedi gülerek. Tam anlamadan evet dedim. "Bunlar hep böyle" dedi tekrar. Tüp bebek yoluyla doğmuştu değil mi dedim. "Evet" dedi yine gülerek.  Vedalaşıp ayrıldım.

Yolda giderken "X" neslini, "Y" neslini ve "Z" neslini duydum, tüp bebek neslini hiç duymamıştım, lugatıma yeni bir nesil daha eklendi dedim. Baba bilerek mi yoksa, öylesine mi dedi? Elinde bir veri var mıydı bilmiyorum. Eğer tüp bebek vasıtasıyla dünyaya gelenlerin hepsi böyleyse anne ve babaların çekeceği var. Çoğunun dişlerini boğazına döker, adını yeni duyduğum bu nesil.  Bu da onların imtihanı gayri. Çocuk büyüyüp olgunlaşıncaya kadar tahammül edecekler. Çocuksuz olmak daha bir zor olsa gerek. Çünkü çocuk evin neşesidir. Yıllardır olmasını bekledikleri, çocuğum olmayacak galiba diyerek umutlarının tükenmeye başladığı bir ortamda tüp bebek vasıtasıyla anne ve babanın yüzünü güldüren çocuk, "Benim gelmemi çok istiyorsunuz. Bakın ben gelirim ama çok nazlı olurum, sizin sabrınızı ölçerim, bana tahammül göstereceksiniz. Ne zaman benden bıkarsanız çocuksuz hayatınızı düşünün" dercesine gününü gün ediyor, çektiriyor.

Garibimin tatilde çocuğuyla beraber çarşıya çıkması eşini rahatlatmak olmalı. Çünkü evde anneye de iş yaptırmaz bu haliyle. Allah yardımcıları olsun.

Son Başbakan

Uzun süre Ulaştırma Bakanlığında görev yaptıktan sonra İzmir Belediye başkanlığına aday olup kazanamayan Binali Yıldırım, kariyerini başbakanlık ile taçlandırdı. Bundan sonra nerede, hangi görevi ifa eder bilmiyorum ama gördüğüm kadarıyla kavga etmeyi sevmeyen ve bunu beceremeyen bir kişiliği var. Tam bir hizmet adamı dense yeridir. Çok konuşmaktan ziyade verilen görevin icabı işine yoğunlaşan ve işini en iyi yapma özelliğine sahip ender siyasilerden biri. Belki de en uzun süre Ulaştırma Bakanlığında kalmasının sebebi budur. Ki zamanında ülke ulaşım ve iletişim yönünden çağ atladı, vatandaş hizmetin her türlüsünü ve en iyisini gördü ve hizmete doydu dense yeridir.

Başbakanlıkta son günlerini yaşayan Yıldırım, "en"lere de sahip. Çünkü en uzun süre Ulaştırma Bakanı olma özelliğini taşıyor. Enlerine bir yenisini daha ekleyerek başbakanlığa veda edecek. Çünkü TC'nin en son başbakanı olma unvanını elde etti. Üstelik bunu kendi eliyle yaptı. Başbakanlığın bypass edilip cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş için az uğraşmadı. Ne bir stres, ne kompleks vardı kendisinde. "Sen ne yapıyorsun Binali? Kendi elinle kendi kuyunu kazıyor, koltuk altından kayıyor, bundan sonra sen ne yapacaksın," yani “Rabbena, hebana” demedi. Sistem değişikliği için dur durak bilmedi. Öyle dostlar alışverişte görsün diye kampanya yapmadı bunu. İçten gelerek yaptı. 

25 Haziran 2018 itibariyle Türkiye'nin son başbakanı olarak tarihe geçecek. İsmi unutulmayacak. Yıllar geçse bile yapılan yarışmalarda "Türkiye'nin en son başbakanı kimdir?" sorusu sorulduğunda yine ismi geçecek. Böylece yine gündemde kalacak. 

Son başbakanı ben başka bir yönüyle daha anacağım. Nasıl derseniz? Miting meydanlarında konuşma şekli aklımda kalacak hep. Sağ elinde mikrofon, nefes almadan yaptıklarını ve yapacaklarını anlatırken sol eline dikkat ettiniz mi ne yapıyor diye. Sol elini durdurabilene aşk olsun. Mermi atar gibi eli, bir kendine bir izleyiciye  doğru gidip gidip geliyor. Tv'nin sesini kısıp ne dediğini anlamaya çalışayım desen bir pazar yerinde malını satmaya çalışan bir pazarcı sanırsın. "Gel vatandaş, gel! Mala gel, böyle malı bu fiyata başka bir yerde bulamazsın" der gibi. Onu dinlerken bazen yine TV'nin sesini kesip düşün bakalım Ramazan, bu adam ne yapıyor derim. Bu sefer aşağıdakilere kızan bir profil gözümün önüne geliyor: "Sizin için o kadar şey yaptım, iyilik bilmiyorsunuz, siz tam bir nankörsünüz. Gözünüze, dizinize dursun, size iyilik yaramaz" der gibi sol eli kendisini dinlemeye gelenlere karşı durmadan gidip geliyor.  Eli de yorulmuyor maşallah!

Hatasıyla, sevabıyla 24 Haziran seçimlerinden sonra dükkanı kapatacak. Özellikle sevenleri nezdinde ayrı bir yeri olacak. Ön yargıyla bakmayan herkes, onu hizmet ehli olarak anacak. Giderken hoş bir seda bıraktı dense yeridir. Uyumlu, vefalı ve liderine bağlı olması sebebiyle bazılarının dediği gibi "Bin Ali dendiği zaman bindi, in Ali dendiği zaman indi." Allah razı olsun kendisinden.




Kem Âlât ile Kemâlât Olmaz *

Yazın uzun günlerinde gerilimi yüksek bir seçim yapacağız. Daha aday belirleme sürecinde uygulanan taktikler, rakiplere atılan çalımlar şimdiden yüzünü göstermeye başladı. Her seçim biz de ölüm-kalım meselesidir zaten. Bu, sanki daha çetin geçeceğe benziyor. Çünkü bu seçimde önü açılan ittifaklarla birlikte bloklaşma ve kutuplaşma daha belirgin olacak gibi.

Demokrasinin olmazsa olmaz seçimlerini nedense centilmenlik üzerine oturtamadık bir türlü. Şenlik havası içerisinde yürütemedik.  Mutlaka kıracağız, dökeceğiz; rakiplerimize belden aşağı vuracağız. Gerçi vurma, kırma olmazsa "Bu ne biçim seçim! Hiç seçim havası yok” deriz. Sade ve sakin bir seçimi ne siyasilerimiz ister, ne de seçmen! Üstelik bu seçim çalışmaları ramazan ayında yapılacak. Bir taraftan oruç tutup dini vecibemizi yerine getirirken diğer taraftan birbirimizi mat etmek için uğraşacağız. Ben bu seçim atmosferine ramazan ayının damga vurmasını istiyorum. Çünkü orucu niçin tutarız? Nefsimizi terbiye etmek, ramazanın manevi ikliminden faydalanmak için değil mi? Çünkü bizim için ramazan “Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennem azabından kurtulmaktır.” İbadet ve bereket ayı olan ramazanın siyasi çekişmelere ve atışmalara kurban edilsin istemiyorum.

Ortamı geren genelde siyasi liderlerimiz oluyor. Çünkü gerilim olmazsa pasif olarak değerlendirilir. Seçmen olan bizlerin de liderlerden geri kalır tarafı yok. Hep böyle mi gitmeli bizim seçim sathı mailimiz? Doğruların söylendiği, çalışmaların kişiselleştirilmediği, ortamın sakin ve tarafların birbirine saygılı olduğu, kişilerin onurlarının korunduğu, seçildikleri takdirde yapılacakların anlatıldığı bir seçim atmosferi meydanlara hakim olsun istiyorum. Tam ramazanın şanına yakışır türden olsun. Ramazanın ruhuna uygun olmayan hal ve hareketlerden uzak durulsun istiyorum. Rakibimizi lime lime etmek için her yolu mubah sayan bir anlayış ramazanın manevi iklimine terstir. Ene duygusu girer işin içine. Benlik duygusunun ve kazanma hırsının ön planda olduğu bir vücudun tutacağı oruç kişiye aç ve susuz kalmasının ötesinde bir şey kazandırmaz.

Açlık, susuzluk ve bedenin zayıf düşmesi insanı daha gergin bir duruma sokabiliyor. Hele oradan oraya koşturup çalışma yapacak seçileceklerin işi bu durumda daha bir zor. İstediğim siyasilerimizin zoru başarmalarıdır. Sanırım kendileri de Allah’ın bir emri olan orucu tutacaklar. Oruç tutmayacaklarsa bile seçmenlerinin çoğunun oruçlu olduğunu hesaba katmaları gerekiyor. Rakipleri mindere çekip belden aşağıya vurmaya kalkarsa “Ben oruçluyum” diyebilmeliler.

Siyasilerimiz şunu bilsin ki bu halkın yüzde 80’i seçimde kime vereceğini daha siz mindere çıkmadan belirledi bile. Sizin hitap edeceğiniz ve seçim sonuçlarına etki edecek olan kesim yüzde yirmiler civarındaki kararsız seçmendir. Bu seçmenleri etkilemenin yolu da bağırarak çağırarak seçim propagandası yapmak değildir. Bunun için ilk önce ülkenin çözülmesi gereken sorunlarını tespit edin. Sonra bu sorunları nasıl çözeceğinizi anlatın, yerine getiremeyeceğiniz vaadi seçmene sırf kazanma uğruna vermeyin. Konuşmalarınızda rakiplerinizin sözlerine de yer verin. Hatta meydanlara çıkmadan önce seçim startınızı birbirinize başarılar dileyerek tüm siyasiler birlikte verin. Unutmayın ki sizin seçim kazanmanızdan daha önemli olan bu ülkede barış ve hoşgörü ikliminin hakim olmasıdır. Zor ama çalışmalarınıza ramazanın manevi havasının ışık tutmasını istiyorum. Sizden istediğim seçimden sonra birbirinizin yüzüne bakamayacağı şeyleri birbirinize söylememeniz. Yani bize bayramı zehir etmeyin lütfen! Çünkü kem âlât ile kemâlât olmaz.

* 07/05/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.