Ana içeriğe atla

Tüp Bebek Nesli

Bugün çarşıda bir esnaf çay ocağında otururken yanıma yanında çocuğuyla beraber bir tanıdığım geldi. Daha önce yine bir vesileyle yine aynı yerde teşehhüt miktarı birlikte oturduğumuzda yine yanında aynı çocuğu vardı. Çocuk, eli yüzü düzgün, zeki mi zeki, sevimli mi sevimli. Ama sevebilene aşk olsun. Çünkü yerinde durmayan bir çocuk. İstekleri bitmiyor. Ne kendisi oturuyor, ne babasını oturtuyor. Ayakta bir oraya, bir buraya gidiyor. Durmadan bir şey istiyor. Dediği de olacak.  Dediğim dedikçi yani. Babanın başka çaresi de yok.

Hem geçen hem de bugün gördüğüm bu çocuğa karşı baba ne yapıyor diye bir göz gezdirdim. Maşallah sabır küpü bir baba gördüm karşımda. Üstelik hem derdi ve isteği bitmeyen çocuğu ile ilgileniyor, hem sana soru soruyor, hem sorulan soruya cevap veriyor, "Ben gidiyorum" deyip çekip giden çocuğunun peşinden gidiyor ve yüz hattında bir bıkma ve usanma olmayan sabırlı bir baba profili çiziyor ve gülümsüyor. Evde nasıl dedim. "Aynı böyle" dedi. Ardından "Bu nesil böyle abi" dedi gülerek. Tam anlamadan evet dedim. "Bunlar hep böyle" dedi tekrar. Tüp bebek yoluyla doğmuştu değil mi dedim. "Evet" dedi yine gülerek.  Vedalaşıp ayrıldım.

Yolda giderken "X" neslini, "Y" neslini ve "Z" neslini duydum, tüp bebek neslini hiç duymamıştım, lugatıma yeni bir nesil daha eklendi dedim. Baba bilerek mi yoksa, öylesine mi dedi? Elinde bir veri var mıydı bilmiyorum. Eğer tüp bebek vasıtasıyla dünyaya gelenlerin hepsi böyleyse anne ve babaların çekeceği var. Çoğunun dişlerini boğazına döker, adını yeni duyduğum bu nesil.  Bu da onların imtihanı gayri. Çocuk büyüyüp olgunlaşıncaya kadar tahammül edecekler. Çocuksuz olmak daha bir zor olsa gerek. Çünkü çocuk evin neşesidir. Yıllardır olmasını bekledikleri, çocuğum olmayacak galiba diyerek umutlarının tükenmeye başladığı bir ortamda tüp bebek vasıtasıyla anne ve babanın yüzünü güldüren çocuk, "Benim gelmemi çok istiyorsunuz. Bakın ben gelirim ama çok nazlı olurum, sizin sabrınızı ölçerim, bana tahammül göstereceksiniz. Ne zaman benden bıkarsanız çocuksuz hayatınızı düşünün" dercesine gününü gün ediyor, çektiriyor.

Garibimin tatilde çocuğuyla beraber çarşıya çıkması eşini rahatlatmak olmalı. Çünkü evde anneye de iş yaptırmaz bu haliyle. Allah yardımcıları olsun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde