Türkiye'nin gündeminde bazı belediyelere ilgili yolsuzluk ve rüşvet operasyonları var. Sayısını bilmiyorum ama önce gözaltı, ardından tutuklanan belediye başkanı ve belediye çalışanı sayısı az değil.
Yolsuzluk ve rüşvet var mı?
Siyasi operasyon mu yapılıyor?
Bu operasyonlarla bu parti yolsuzluk çarkının içine gömülmüş algısı mı oluşturulmak isteniyor?
Siyasette kartlar yeniden mi karılıyor?
Hedef belediyelerde dönen yolsuzlukları ortaya çıkararak bir temizlenme mi isteniyor?
Gerçekten bu belediyeler yolsuzluk girdabına girmiş mi?
Soruları çoğaltabiliriz.
Bunların hangisi veya sormadığım hangi soru sebeptir bilmiyorum.
Bu durumda yapılması gereken, yargının son sözü söylemesini beklemek, adil yargılama için yargı mensuplarını rahat bırakmak, çaldılar, çırptılar, yok, siyasi operasyon yapılıyor türünden yazıp çizmenin, paylaşım yapmanın ve konuşmanın bir anlamı yok. Bırakalım işi yargıya. Yargı kararını versin. Karar kesinleştikten sonra sonuca göre bir değerlendirmede bulunalım.
Şu aşamada ortada daha iddianame bile yokken hakim, savcı ve avukat rolüne girmenin bir gereği yok.
Bu konu hakkında yazılıp çizilen ve söylenen ne varsa hepsine acaba demek suretiyle temkinli yaklaşmak lazım. İleride pişmanlık duyacağımız söz ve eylemlerden kaçınmak gerek. Birileri, belediyeler üzerinden toplumda bir algı oluşturma peşinde olabilir. Bu aşamada bu algılara teslim olmamak lazım.
Kişiler hakkında yargı son sözü söylemeden masumiyet karinesine özen göstermek gerektiğini düşünüyorum.
Burada niyetim haklarında yolsuzluk ve rüşvet iddia edilen kişileri masum gösterme gibi bir niyetim yok. Çalan, çırpan varsa cezasını fazlasıyla çeksin. Sosyal medyada veya gazetelerde haklarında video, belge varsa dahi son sözü yargının söylemesini bekleyelim. Çünkü hiçbirimiz hakim, savcı değiliz. Zanlılar mahkemede kendilerini savunsun. Unutmayalım ki suçlu bile olsa savunma hakkı kutsaldır. Şimdiden asıp kesmeyelim. Belki de çalma ve çırpma görünenden daha fazladır. Belki de hiçbir şey göründüğü gibi değildir,
Bu son cümlemi, yani hiçbir şey göründüğü gibi değildir sözümü yakın tarihten örnek vermek suretiyle biraz açmak isterim.
Fadime Şahin, Ali Kalkancı ve Müslim Gündüz 28 Şubata giden yolda Türkiye’nin önemli figürleri idi. Her akşam televizyonların gündemindeydi. Şunu yaptılar, bunu yaptılar türünden yazıldı, çizildi. Müslim Gündüz’ün Fadime Şahin ile basılması görüntüleri televizyonlarda çıktı. Ellerinde baston ile Aczimendiler meydanlarda idi. Fadime Şahin, Kalkancı ve Müslüm Gündüz’den ne çektiğini, kendisine neler yaptıklarını gözyaşları içinde ekranlarda anlattı. Her birimiz üzülerek izledik. Vay be! Neler yapmışlar neler dedik. Gözü yaşlı Fadime Şahin’in anlattıklarından ben de etkilendim. Hatta dedim ki bu kadın bu haliyle yakan söyleyecek birine benzemiyor ve doğru söylüyor dedim. Sonunda 28 Şubat post modern darbesi yapıldı.
Anlaşıldı ki bu muhteşem üçlünün, ülkeyi 28 Şubata götürmek için ayarlanmış birer figür oldukları ortaya çıktı. Ne sürecin ardından ne sonrasında ne de şimdi bu üçlünün esemesi okunmuyor. Malı götüren götürdü. Çünkü sürece giden bir kumpas olduğu anlaşıldı.
STV ve Zaman gazetesinin başını çektiği Ergenekon olayı da hala belleklerde. Ergenekon Terör Örgütü (ETÖ) adı altında az kişi tutuklanmadı. Hepsi yargılandı. Hatta hüküm giyenler bile oldu. O zaman da vay be neler yapmışlar neler dedik. Bir sabah kalktık ki “Ordumuza kumpas kurulmuş” açıklamasıyla uyandık. Hüküm giyenler yeniden yargılanarak berat etti. Mahkeme ise Ergenekon Terör Örgütü diye bir örgüte rastlanmamıştır dedi.
Sanırım ne demek istediğimi anlatmak için bu iki örnek yeterli.
Bu iki örnekte yanıldığımız ve kandırıldığımız gibi yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarında da benzer bir durum söz konusu olabilir. En iyisi yargı sonucunu beklemek. Az sabır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder