F bloğa doğru giderken kemerimi de bir taraftan belime geçirdim. Tam 10.32'de öyle dakik değil, böyle dakik olunur dercesine duruşmanın yapıldığı salonun önüne geldim.
Diğer şahit oradaydı. Maşallah benden dakik. Erkenden gelmiş oraya. Ne de hevesliymiş şahitliğe. Sayesinde, duruşma salonunun hangi blokta, kaçıncı katta ve hangi numaralı salonda olduğunu gelmeden öğrenmiştim. Elimle koyduğum gibi buldum. O olmasaydı, epey bir arayıp soracaktım.
Duruşma salonunun önünde bizden başka birkaç kişi daha vardı. Tanımıyorduk onları. Şahitliğine geldiğimiz kişiler de yoktu. Belki de onları önceki duruşmalara çağırdılar. O zaman ifade verdiler. Bir de şahitleri dinleyelim demiş olmalı hakim.
Avukatlar girip çıkıyordu bol bol salona. Kiminin avukat elbisesi elinde dürülü kimi ise üzerine giymişti. Genelde erkekler giymiş, kadın avukatlar ise ellerinde dürülü girip çıkıyorlar. Bu arada kadın avukatların ökçeli ayakkabılarının altında çakılı olan nal ta ileriden ben geliyorum diyordu. Gözle görülmeyen bir yerden, önce nal sesini duyuyorduk ve az sonra kadın avukat geliyordu. Belli ki kendileri rahatsız olmuyorlar, başkasını rahatsız ediyoruz diye de düşünmüyorlar. Bence rahatsız edici bu tür ayakkabı özellikle avukatlara yasak olmalı.
Diğer şahit, kimler geldi diye ara ara çıkan mübaşire benim de geldiğimi söyleyerek ismimin karşısına artı koydurdu. Ne zaman çağırırsınız diye sordu. Az sonra dedi.
10.33 olan duruşmadaki şahitlik 11.00'de mübaşirin ismimi okumasıyla başladı.
Mübaşir önde ben arkada girdik duruşma salonuna. Kapının girişinde mübaşir geç dedi. İyi de nereye geçecektim. Kapının solunda iki kişinin oturacağı bir yer vardı. Sağda bir avukat oturuyordu. Ortada, önünde bilgisayar olan biri vardı. Galiba zabıt katibi olmalı. Onun önünde iki kişilik bir oturma yeri var. Yukarıda hakim, biraz mesafeli sağında savcı vardı. Olsa olsa şuraya geçmeliyim diye zabıt katibinin önündeki boşluğa yöneldim.
Hayır oraya değil, buraya dedi hakim. Zabıt katibi ile avukatın arasından bir kişinin geçebileceği bir yer varmış. Oradan geçip hakime biraz daha yakınlaştım. Nihayet yerimi buldum.
Ne bilirdim yerimin burası olduğunu? Çünkü ilk şahitliğim.
Hakimi, savcısı, zabıt katibi, avukatı oturuyor. Bense ayaktayım. Zanlı veya sanık olsam gam yemeyeceğim ayakta durmaya. Kendimi sakıncalı piyade gibi gördüm. Halbuki şahidim.
Daha önce mübaşir tarafından alınan kimliğimle kimlik kontrolü yapıldı.
Hakim söylediklerimi tekrarla dedi. "Gördüklerimi doğru söyleyeceğime, namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim" cümlesini söyledi. Ben de tekrarladım.
Namusu anladım da vicdan ne? Ne zamandan beri vicdan üzerine de yemin edilir oldu? Sonra bana niye yemin ettiriliyor? Niye yalan söyleyeyim sonra? Şahitlik yapacak var dendi de ben gönüllü mü oldum?
Ardından kavganın oluşunu, niçin bu olayda bulunduğumuz, kavgada ilk yumruğu atanın kim olduğunu sordu. Öbürü de vurdu mu? Orada bulunan falan falan isimli kişiler de kavgaya karıştı mı? Birbirlerine hakaret ve tehdit yaptılar mı türünden sorular sordu. Bildiklerimi aktardım. Söylediklerimi tekrarlayarak zabıt katibine yazdırdı. "Avukat bey, soracağınız var mı” dedi. O da ”yok” dedi.” Çıkabilirsin” dedi.
Benden sonra diğer şahidi çağırdı. Onun çıkmasını bekledim. O da bir beş dakika kadar içeride durdu. Şahitliğimiz bittikten sonra çıkışa kadar beraber geldik. O yoluna gitti, ben de yoluma.
İlk şahitliğim de olsa artık şahitlikte tecrübe kazandım. Bu tecrübemi de yabana atmayın. En azından duruşma salonunda nerede duracağımı ve nasıl yemin edeceğimi biliyorum. Sizin de şahide ihtiyacınız olursa bilin ki size bir telefon kadar yakınım.
Şahitliğim erken bitti. Dışarı çıktım. Hava da güzeldi. Adliye yakınındaki bir okula giderek müdür ziyareti yaptım. Sonra ver elini çarşı merkezi.
Çarşıda biraz oyalanıp evime geldim.
Az dinlendikten sonra akşam oturması için evden çıktım. Dedim yine yürüyeyim.
Şahitlik işim kısa sürünce kendimi verdim yürümeye.
23 bin adım atmışım o gün.
Merhabalar.
YanıtlaSilGeçmiş olsun hocam. Mahkeme salonundaki en zor iş, şahitliktir. Demek ki senin şahitliğin, yemin gerektiren bir şahitlik olduğu için, hakim size yemin ettirmiş. Yemin ederken sağ el kaldırılıyor muydu?
Eski yemin metninde "namusum ve şerefim üzerine yemin ederim" şeklindeydi. Demek ki şerefi kaldırmışlar, onun yerine vicdanı koymuşlar. Sizce hangisi daha ağır? Şeref mi, vicdan mı?
Selam ve saygılarımla.
As, sağ olasın Recep Bey. Sağ eli kaldırıp kaldırtmadığı o anki atmosfer ile aklımda kalmadı. Siz yazınca sanki kaldırttı diye hatırlıyorum. Ben de namus ve şeref biliyordum. Sanırım şerefi kaldırmışlar, yerine vicdanı koymuşlar. Sanki şeref daha ağır gibi geliyor bana. Denecek de şeref denmeli. Gerçi yemin bile bana ağır geliyor. Güvensizliğin bir göstergesi. Yalan söylemeyi kafaya koyan için namus, vicdan ve şeref bir şey ifade etmez. Kendi adıma niye yalan söyleyeyim. Gördüğümü söylerim. Güvenmiyorlarsa çağırmayacaklar, şahit kabul etmeyecekler. Ayrıca her iki taraf da babamın oğlu değil. Hoş olsa ne yazar. Gördüğümü söylemekle mükellefim. Bu arada mahkemenin yüzü soğuk. Bu salonda ne sanık ne zanlı ne şahit ne avukat ne hakim ne izleyici ne de savcı olmak isterim.
YanıtlaSil