Ana içeriğe atla

Vasiyetin Böylesi

Liseden sonra okumamış bildiğim kadarıyla. Belki de üniversite sınavına bile girmedi.
Ticarete atıldı. Her türlü ticari faaliyette bulundu. Hepsini de en iyi şekilde yaptı.
Ticari işleri dolayısıyla gitmediği il ve ülke hemen hemen kalmadı.
Kazandığını da ihtiyaç sahiplerine, eşine dostuna harcadı. Yeter ki bir ihtiyaç sahibini bilsin, görsün, duysun.
Kimseden bir kuruş faydalanmadan yedirdi, içirdi. Almadan verdi ve vermeye devam ediyor.
Yükseğini okumasa da hiç okumaktan uzak durmadı. Her alanda çıkmış kitapları alıp okudu.
Çoğu üniversite mezunlarından ve akademisyenlerden fazla bir birikime sahip. Bu yaşında hala alıp okuyor.
Ticaretle birlikte okumasının yanında vakıf, dernek, cemaat varsa çoğuyla iletişim ve irtibatını kesmedi. Hepsinden bir kuruş faydalanmadan hepsine yardımını esirgemedi. Sohbetlerine katıldı. Dinledi. İçine sinmeyen yönleri söylemekten geri kalmadı. Sorular sordu.
Nerede tanınmış, birikimi olan biri varsa kapılarını çalıp ziyaret etmiş, sorularını soracak şekilde bir özgüven sahip.
Düşüncesi, fikri ve zikri kim olursa olsun, her kesimle diyaloğu var.
İşinin dışında, gündemi, olup bitenleri ve gidişatı da takip ediyor.
Ülkenin, dünyanın, siyasetin, dini oluşum, dini yaşantılar, ahlaki yozlaşma ve insani ilişkileri dert edinen biri. Eleştirdiği gibi öneriler de sunmakta.
Maddi imkan, çevre, birikim olmasına rağmen tevazuu elden bırakmayan biri.
Ticarete girer de sıkıntı çekmez mi? Varken de parayı dert edinmeyen biri yokken de. Parası yoksa bile maddi sıkıntı çekse bile hep var görüntüsü vermeye devam etmekte. Bugüne kadar maddi sıkıntı çektiğini kimseye dert yandığını pek görmedim. Böyle hallerde bile yedirmeden, ikram etmekten geri durmayan biri. Öyle ya huylu huyundan vazgeçer mi.
Çocuklarını da kendisi gibi yetiştirmiş ve yetişmelerine katkı sağlamış biri. Kendisi gibi hepsi bir değer.
Ömrünü koşuşturmakla ve dolu dolu geçiren, çoğu alanda birikime sahip olan, aynı zamanda iyi bir gözlemci olan, çektiği ve gördüğü sıkıntılara rağmen güler yüzünü, ilgi ve alakasını esirgemeyen bu arkadaş aynı zaman da iyi bir insan sarrafı. Hala pozitif enerji vermeye devam etse de siyasetin geldiği nokta ve görünümü, dini cemaatlerin işleyişi, Müslümanların ahlaki yozlaşması, dünyanın gidişatı, ticari tecrübeleri -yanlış hissetmediysem- kendisini biraz yıldırmış gibi. Hala ticari faaliyetine devam etse de biraz içine kapanmış sanki. Sanırım öyle böyle değil, büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. Nasıl hayal kırıklığına uğramasın. Çünkü ne ummuştu ne bulmuştu. Gidişata dair pek bir umut ve beklentisi de yok. Şu sözü bile yaşadığı bu hayal kırıklığını ele vermekte. "İşim gereği her tip her düşünce her inanç grubuyla alışveriş yaptım. Teşriki mesaim oldu. Yahudi, Hristiyan, ateist herkesle alaverem oldu. Hiçbirinden darbe yemedim. Hep ve sadece Müslümanlardan darbe yedim. Hem de defalarca. Tüm bu tecrübelerimden sonra çocuklarıma vasiyetim: Aman çocuklar, Müslümanlardan uzak durun demek oldu" demesidir. Sanırım bu söz çok şey anlatmaya yeter de artar bile. Ömrünü İslam'a adamış bu kişinin, Müslümanlardan gördüğü muameleye bu şekil rezerv koyması başka türlü nasıl izah edilebilir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda...

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam ...

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim de...