Ana içeriğe atla

Düşünme Kapasitesini Artırmanın Yolu ve Sonuçları

"Düşündükçe; itiraz etme, uyumsuz olma, huzursuz olma ve huzursuz etme kapasiteniz de artar. Kendi başınıza kararlar almanız, kendi başınıza düşünmeniz; kendi başına düşünme kabiliyeti olmayanları çileden çıkarır."
Bu söz Dücane Cündioğlu'na ait. Bu söze katılır veya katılmazsınız, bu sizin bileceğiniz bir iş. Hatta sözün içeriğine bakmadan, sözün kim tarafından söylediğine bakarak ben bu adamı sevmem ve görüşlerine katılmam, benim için güvenilmez biridir de diyebilirsiniz. Burada bize düşen hikmetinden sual olmaz demektir. Öyle ya sevmek bir gönül işidir. Kimse kimseyi sevmek zorunda değil. Aynı şekilde görüşüne de katılmak zorunda değil.
Şimdilik sizi bir tarafa bırakarak ben kendime bakayım. Çünkü söz ortada kalmasın. Bakalım bu sözün neresindeyim. İçinde miyim, dışında mıyım?
Şu bir gerçek ki bu cümlede kapasite artışından bahsediyor. Bakalım bende bu kapasite ve potansiyel kapasite artışı var mı?
Müsaadenizle kendimi test edeyim. Sanki bende bu kapasite var gibi. Çünkü itiraz yönüm olduğunu eş dost söylüyor. Aristo mantığından hareket edersek, itiraz ettiğime göre sanki düşünüyorum. O halde varım.
İtiraz yönüm olduğuna göre uyumsuz olduğum, nevi şahsına münhasır biri olduğum da doğrudur. Zaten fiziki rengime de vurmuş bu uyumsuzluğum. Çoğunluğun saç rengi siyah iken bendenizde turuncu renk hakim. Bakmayın şimdi ağardığına.
Uyumsuz olunca, haliyle huzursuz olduğum ve huzursuz edildiğim de doğrudur. Çünkü zannımca huzursuz ettiğim bir gerçek. Huzursuz etmek derken birilerinin suyunu bulandırma, kuyruğuna basma, fincancı katırlarını ürkütme gibi bir yönüm var. Haliyle huzursuz edince huzursuz olmam doğaldır.
Hasılı, sonuçları itibariyle bakarsak, bende itiraz etmek, uyumsuz olmak, huzursuz olmak ve huzursuz etmek olduğuna göre sanki bende düşünme kapasitesi var gibi.
Şayet böyle isem -sonucunu düşünmeden- kararlar almam, kendi başıma ve bir başıma düşünmem de olası. Bu olası durum kendi başına karar alma kabiliyeti olmayanları, bu kabiliyetleri varsa da bu potansiyeli kullanmayanları çileden çıkarırmış. Çok da tın. Birileri bu kapasitesini kullanmadığı için çileden çıkacak diye yarım yamalak da olsa tüm bu özelliklerimi kullanmayayım mı?
Varsın, birileri hesap kitap yaparak itiraz etmesin. Uyumsuzluk yolunu seçmesin. Kimseyi huzursuz etmediği için kendisi de huzurlu olsun. Ne huzursuz etsin ne de huzursuz olsun. Kendi başına kararlar almasın. Kendi başına düşünmesin. Yani birey olmasın. Sürü olmayı, sürüden ayrılmamayı, ağrımaz başını ağrıtmamayı seçsin. Böylece huzur bulsunlar.
Ama hep mi huzur bulsunlar? Tamam sürünün içinde yer alarak huzur bulsunlar da akıllarının bir köşesinde birey olmadıkları bir ukde olarak kalsın. Bu da onları huzursuz etmek için yeter de artar bile.
Olur mu demeyin. O kadar huzurun içinde biraz da lütfen huzursuz olsunlar.
Bir de itiraz etmedikleri ve uyumsuz olmadıkları için huzursuz olmadıklarından, huzur bozmadıklarından, bir başına karar almadıklarından ve düşünmediklerinden dolayı düşünüyorum, o halde varım demesinler. Çünkü hiç yakışık almıyor ve üzerlerinde sırıtıyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda...

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam ...

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim de...