Ana içeriğe atla

Evlere Şenlik Öğrenciler

Genç, şu başındaki şapkayı çıkarır mısın? Dersteyiz.
Çıkaramam. 
Niye?
Kestirdim. 
Rahatsızlığın yoksa lütfen çıkar. 
Çıkarırsın, çıkarmazsın derken yanındakine, "Daha bu şapkayı çıkartacak anasından doğmadı" demez mi?
Bunu diyen de daha 9.sınıf bir öğrenci. 
Gel yanıma. Şu dediğini bir daha söyle dedim. 
Bir şey demedim dedi. 
Dediğini duydum, bir daha söyle dedim. 
Arkadaşa söyledim dedi. 
Ben de bunu yuttum. Hemen şimdi şapkayı çıkarıyorsun dedim. 
Lütfedip çıkardı. 
Güler misin, ağlar mısın? 
Şimdiden kabadayılık yapan; yürüyüşü, oturuşu ve konuşmasıyla gün görmedik laflar eden bu çocuk yiyecek sektöründe. Sanırım kasap olacak. 
*
Burası hem yemekhane hem derslik. 
Beş kişiyi bıçakla yaralamaktan hakkında işlem yapılmış, denetimli serbestlikten yararlanarak serbest bırakılmış, kırmızı reçete ilaç kullanan bir 11.sınıf talebesi, ders esnasında oturduğu sandalyeden kalktı. Yan yana konmuş üç sandalyenin yanına geldi.
Ne yapacak diye bakıyorum. 
Başına bir şey geçirdi. Üzerine montunu aldı. Upuzun uzanıp yattı sandalyeye. 
Ne yapıyorsun dedim. 
Hiç, yatıyorum dedi. 
Olur mu öyle. Dersteyiz. Böyle yatılmaz dedim. 
Uykum var benim dedi. 
Olurdu, olmazdı derken istemeye istemeye lütfedip kalktı.
Bu yaptığın normal mi dedim. 
"Normal. Niye normal olmasın" dedi.
Yatmasından geçtim. Bu yaptığını normal görmesi garibime gitti. 
Ölür müsün, öldürür müsün? 
Bekleyin, yiyecek sektörü ileride bu gence emanet edilecek. 
*
9,sınıfa derse girdim.
Bir öğrenci, müdürle görüşmem lazım, yok yazmasanız dedi. 
Hemen mi dedim. Evet dedi. 
Çabuk, git gel dedim.
Beş, on, on beş dakika geçti. Öğrenci gelmedi. 
Ardından bir öğrenci gönderdim. Arkadaşınız hala müdürü yanında mı diye. 
Öğrenci, gitti geldi. Kimse yok müdürün yanında dedi. 
Teneffüste müdüre uğradım. Şu isimli bir öğrenci yanınıza geldi mi dedim. Hayır dedi.
Teneffüs bitip tekrar aynı sınıfa derse girdim.
Müdürle görüşeceğim diye izin alan öğrenci sınıfta idi. Görüştün mü müdürle dedim. Evet hocam görüştüm dedi. 
Gel bir de birlikte gidelim müdürün yanına dedim. Tamam dedi. 
Birlikte sınıftan çıkıp koridora yöneldim. 
Hocam, bir şey söyleyeyim mi? Müdürle görüşmedim, müdürün yanına da gitmedim. Yalan söyledim size. Bu ders beni yok yazın da bu durumu arkadaşlar bilmese olur mu dedi. Bu yaptığın doğru değil, bir daha bu şekil kaşıma çıkma ve benden hiç izin isteme. Geç içeriye dedim. Tamam, hocam, çok sağ olun dedi.
Vay be. Siz böyle öğretmeninizi uyuttunuz mu hiç?
Bu çocuk da yiyecek sektöründe olacak. Bilginiz olsun. 
*
Tüm öğrencileri almasa da okul bahçesine yine de epey bir öğrenci sığar. Fakat teneffüslerde bahçede öğrenci görmek mümkün değil. Zil sesini duyan soluğu bahçe dışında alıyor. Dışarı çıkan yakıyor bir tane zıkkım. 
Çekiyor da çekiyorlar. 
İçmeyen yok gibi. 
Öğretmen görüyormuş, idareci geliyormuş... Hiçbirinin umurunda değil. 
Tek dertleri yaktıklarını çeke çeke bitirmek. 
Zil çaldı, yok yazılacaksınız, acele edin diyorsun. Pek umursayan çıkmaz. 
Haydi delikanlı, at artık, gir içeriye dedim birine. 
Hocam, şunun tanesi 4,5 liraya geliyor. Nasıl atarım de mi dedi.
Hasılı, gerekirse yok yazılmayı göze alıyor ama elindekini atıvermiyor.
Bu zıkkımı öğrenciliğinizde içtiğimiz zaman nerede içtiniz? Öyle zannediyorum, bir öğretmen görmesin diye sote yerleri seçmiş olmalısınız. Şimdikiler gözünün önünde içiyorlar. Bir yüzüne üfürmedikleri kaldı.
Eskiler bu durumu görseydi, kıyamet yakın derdi.
Hasılı neler gördüm neler. Bu gördüklerim öyle zannediyorum, hepimizin defalarca izlediği Hababam Sınıfı öğrencilerine beş çeker. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda...

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam ...

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim de...