Hazırlık artı üç yıl lisede okuyan 11.sınıf bir kız öğrencim vardı. Türkçe matematik bölümünde okuyordu.
Boy pos vardı, manken gibiydi ama aklı boyuyla ne kadar orantılıydı tartışılır. Bunu da şuradan biliyorum. Bir gün bahçedeyim. Bu kızımız da pencereden dışarıya bakıyor. Kulağımda küpe var dercesine küpeleri ben buradayım, görün der gibi sallanıyordu iki kulağından.
Öğrencinin makyaj ve ziynet eşyası ile okula gelmesi yasaktı. Bunu da bilmesine rağmen gelmişti o şekil. Seslendim kendisine. Kızım o kulağındaki ne diye. Beklerdim ki küpe takmıştım. Unutmuşum. Hemen çıkarıyorum demesini. O ise "Altın hocam" dedi. Sanki gümüş mü diye sordum. Şimdi vardırma yukarıya. Hemen çıkar dedim. "Tamam" demişti.
Bir öğretmen geldi odama. "Hocam, şu kız ilçede ipsiz kopuk biriyle. Herkes bunu konuşuyor. Gezip dolaşmasından geçtim. Lise terk biriyle metruk yerlere girip çıktığı ayyuka çıktı. Ben konuşuyorum. Kızımız dinlemiyor. Ne yapabiliriz" dedi.
Okul dışında bir durum. Yine de ailesini bilgilendireyim dedim.
Müdür yardımcısına, hocam! Şu kız öğrencinin annesini, kızının durumuyla ilgili görüşmek üzere telefon açıp okula çağıralım dedim.
Müdür yardımcısı, ilçenin uzun yıllar gediklisi idi. Herkes onu, o da herkesi tanırdı.
"Çağırayım çağırmaya ama hiç tavsiye etmem görüşmenizi" dedi. Niye dedim. "Anne sosyete biri. Bu tip şeylere sıcak bakıyor. O kızın ablasını da biz buradan mezun ettik. Ablası da üç aşağı beş yukarı böyle idi. Bizi uğraştırdı. Annesini çağırıp durumu anlattık. Siz ne karışırsınız. Karışmayın kızıma dedi bize. Epey bir hakaret etti" dedi.
Biz yine de çağırıp görevimizi yapalım. Varsın bize de büyük kızı için söylediğini söylesin. En azından ileride niye haberim yoktu demesin dedim.
Anne geldi. Benimle görüşmek istemişsiniz dedi. Odama alıp çay ikram ettim. Hal hatır, memleket, şuradan, buradan...kızının hedefi olup olmadığını sordum.
Ardından üstü kapalı bir şekilde bir şeyler söyledim. Aklımda kaldığı kadarıyla özetleyeyim: Lisedeki öğrenciler bazen ergenliği zor atlatabiliyor. Karşıt cinse ilgi duymaya başlıyor. Üniversite hedefi ile karşıt cinse ilgi duyması aynı zamana denk geliyor. Duygular aklın önüne geçiyor. Duygular ön plana çıkınca bir koltukta hem üniversite hem aşk birlikte yürümüyor. Çünkü bir koltukta iki karpuz taşımak gibidir bu durum. İkisinden biri düşüp kırılıyor. Genelde de üniversite hedefi öteleniyor. Çünkü duygusal hal daha baskın çıkıyor. Elbette insanın karşıt cinse ilgi duyması kadar doğal bir şey yok. Ama zamanı değil. Ne de olsa daha çocuk sayılır bunlar. Üniversite hedefini yakaladıktan sonra düşünülmesi gereken şeyler bunlar, türünden bir şeyler söyledim.
Can kulağıyla dinledi beni. "Hocam, biraz daha açık konuşur musun" dedi. Elbette dedim.
Kızınızın daha lise çağında gönül ilişkisine girmesine nasıl bakarsınız dedim. "Daha erken. Önünde üniversite var" dedi. Diyelim ki kızımız böyle bir gönül ilişkisine girdi. Ciddi ciddi evlenmeyi düşünüyor. Damat adayının da derli toplu ve hedefi olan, aynı zamanda içinize sinen biri olmasını istersiniz sanırım dedim. "Elbette" dedi. Bildiğim kadarıyla siz Ankaralısınız. Eşinizin görevi dolayısıyla buradasınız. Eşiniz emekli olunca da buradan gidersiniz dedim. "Öyle düşünüyoruz" dedi. Ardından "kızımın istediği ile evlenmesini isterim. Ama hata yapmasını istemem. Çünkü onun mutsuz olması beni üzer. Ben eşimle istemeden evlendim. Çok mutlu olduğum söylenemez. Aramızda kültür farkı var" dedi. O zaman biraz daha açayım. Kızınız ilçede biri ile gezip dolaşıyormuş. Ben oğlanı tanımam. Burayı bilenlere göre oğlan falanın oğlu imiş. Çok sağlam pabuç olmadığı söyleniyor. Kızınıza da denk değil. Yarın kızınız üniversite okumuş biri olurken oğlan ise işi gücü olmayan ve lise terk biri olacak. Hayatının hatasını yapmasını istemem dedim.
"Hocam, ben böyle bir şeye sıcak bakmıyorum. Razı gelmem" dedi.
Okul dışında olan bir durum. Okula gelen bir problem yok. Kızınızın adının çıkmasını ve lekelenmesini istemiyorum. Yanlış anlamayın, bunu söylerken utana sıkıla söylüyorum. Kızımızın metruk binalara o erkekle girip çıktığını görenler var. Herhalde bu duruma da sıcak bakmazsınız. Yine de size ne diyebilirsiniz. Zira çocuk sizin dedim. Sözlerim de bu kadar. Çok uzattım, kusura bakmayın ama hassas bir konu. Pot kırmayayım diye mümkün olduğunca açık konuşmamaya çalıştım dedim.
"Hocam, çok sağ olun. Allah razı olsun. Bundan sonra okula daha sık geleceğim. Hatta okulun bazen okullar arası maçları oluyor. Öğrenciler genelde okullarını desteklemek için okulu asıp maça gidiyor. Herkes gitse bile benim kızım, maçlara bile gitmesin. En ufak bir durumda beni arayabilirsiniz" dedi. Ardından müsaade alıp gitti.
Annenin hakaret etmesini beklerken memnuniyetle ayrılmasından, bu işi ağzıma yüzüme bulaştırmadığımdan anne kadar ben de memnun oldum.
Sonrasında, kızımızın annesi zaman zaman okula uğradı. Çocuğu hakkında bilgi aldı ve takibini yaptı. Kız kendisine biraz daha çekidüzen verdi.
Mezun olduktan sonra ne yaptı ne etti bilmiyorum. Hiç karşılaşmadım. Zaten ben de ilçeden iki yıl sonrasında ayrılmıştım.
Merhabalar Sayın Hocam.
YanıtlaSilİşte ortaöğretim öğretmenlerini ve idarecilerini bekleyen en zor görevlerinden biri ergen öğrenciler... Her şeye rağmen, anneyi okula çağırmakla en doğru olanı yapmışsınız. En fazla abladaki gibi biraz ters köşe olurdunuz.
Sayın hocam, gerçekten böyle nereye kadar gidecek bu işler... Hocam bizim zamanımızda böyle şeyler mümkün değildi. Daha hiç duymadım. Gerçi benim lise hayatım olmadı ama, lisede okuyan abim vardı, daha sonra benim küçük erkek kardeşlerim vardı ve onların ağzından şimdilerde olan şeylerden hiçbir vukuat haberi duymadım.
Hem Sincan/Ankara'da ikamet ettiğim mahalle, hem de yazın kaldığım Kırşehir/Kaman'da ikamet ettiğim mahalle en çok okulu olan bölgeler. Neler görüyoruz, neler... Hiç tasvip etmediğim ve hiç hoş karşılamadığım hareketler görüyorum ve emin olun çok üzülüyorum. Ama elimden bir şey gelmiyor...
Selam ve saygılarımla.
As, merhabalar Recep Bey, şimdiki zamanın ruhu bu olsa gerek. Eskiden de bu tür ilişkiler olurdu mutlaka. Ama bir mahalle baskısı, eş dost, mahalle ne der korkusu vardı. Kenarda, köşede, zula yerlerde yapılırdı bu işler. Şimdilerde şu ne der diye bir hassasiyet kalmadı. Gerçi benim bu anlattığım hikaye 2007-2008 yıllarına ait. 16 yıl olmuş. Yine bu tür ilişkiler belki İstanbul, İzmir, Ege, Trakya ve sahil kenarlarında bazı ailelerce makul görülürken özellikle iç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu ve Karadeniz’de olsa da dediğim gibi gizli kapalı olurdu. Şimdi köy kent, büyük ve küçük şehirlerde alenen yaygınlaştı. Aileler ister gönüllü ister gönülsüz pek sesini çıkaramıyor. Okullarda öğretmen ve idareciler el etek çekti. Çünkü bazı taciz uyguluyor dense soluğu kodeste alma riski var. Bir diğer husus İnternet çağı nesli, ortamı değiştiriyor. Bu neslin şeytanı çok. İnternet çıktıktan ve yaygın kalktıktan sonra yine sosyal medya kullanımı arttıkça özellikle Tiktok gibi sosyal medya, yine gündüz kuşağında TV’lerde yayımlanan evlenme, boşanma, ihanet türü yayınlar nesli kaybetmemize sebebiyet verebiliyor. İnternet üzerinden arkadaşlıklar pek yaygın. Aile çocuğunu evde tutsa bile tehlikede. Çünkü cep telefonu ile dünyayla iletişime geçebiliyor. Hasılı bu neslin şeytanı bol. Her yeni gün eski günü aratır günler bizi bekliyor.
SilMerhabalar Sayın Hocam.
YanıtlaSilHem bu neslin, hem de bu zamanın şeytanı gerçekten çok. Biz zamanında bir şeytan ile başa çıkamaz iken, şimdiki zamanda bu kadar çok şeytanla nasıl baş edilecek?
Yüce Allah, yar ve yardımcımız olsun. Rahmetini, merhametini, mağfiretini ve bereketini üzerimizden eksik etmesin.
Selam ve saygılarımla.
As, amin.
YanıtlaSil