Ana içeriğe atla

Esaret mi Ölüm mü?

7 Ekimden bu yana Gazze'de öldürülen Filistinli sayısını tutmaz olduk artık.

Bomba sayısını da bilmiyoruz. 

Yıkılan bina ve sağlam kalan ev ve binayı da bilmiyoruz.

Yaralı sayısını hakeza. 

İsrail hem karadan hem havadan öldürmeye devam ediyor. 

Sadece halk değil, Hamas liderinin çocuk ve torunlarının ardından Hamas lideri de öldürülüyor.

Kısaca İsrail'in karşısına ne ve kim çıkıyorsa ölümden nasibini alıyor.

Gazze'de bulunan insanlar ne yer ne içer, nerede yaşar bilmiyoruz.

Bilinen bir şey varsa İsrail öldürmeye devam ediyor ve kana doymuyor. 

İsrail'e dur diyen de yok. Dur diyen varsa da İsrail vur anlıyor. Kimseyi tınlamıyor.

Sonuçta ölen Filistinli, yaralanan Filistinli, evsiz ve barksız kalan Filistinli, aç ve susuz kalan Filistinli. 

İsrail'in ise keyfi beyde yok. Öldür öldür bitiremiyor ya da bitirmiyor. Öldürmesi sadece Gazze'den ibaret de değil. Lübnan, Suriye, İran vb. dinlemiyor. 

Yani orta yerde eşit şartlarda bir savaş ve mücadele yok. Hep ölen ve ağlayan Filistinli. 

Tüm bu tek taraflı katliamı dünya seyrediyor. Biz ise Filistin'e destek mitingi yapıyoruz, İsrail'i tel'in ediyoruz, Yahudi ürünlerine boykot çağrısı yapıyoruz ve ürünlerini boykot ediyoruz, durmadan Filistin ve Gazze'ye gündemde tutuyoruz. 

Sonuç, İsrail daha da öldürmeye devam ediyor. 

Bu yalnızlık ve güçsüzlükle Filistin'in bu tek taraflı ve orantısız savaşı kazanması da mümkün değil. 

Her yönüyle Filistin aleyhine işleyen bir durum ve trajedi varken sadece güçten anlayan İsrail'i durduramıyorsak bu durumda ne yapmalı? Bu soruya cevap vermek zordur biliyorum. Ama en azından Filistinlinin ölmesini engelleyebiliriz. Çünkü ne kadar sıkıntılı olursa olsun yaşamak ölmekten iyidir ve Filistinlinin yaşaması ve nefes alması daha önemlidir. 

Filistinlinin yaşaması nasıl sağlanır bilmem ama bunun için her türlü yol, diplomasi, kamuoyu baskısı vs. denenmelidir. Varsın Filistinlinin özgürlüğü olmasın. En azından bir gün bu esaretten kurtulacağım, bu dertler bitecek umudunu yaşar Gazzeli. Öldükten ve öldürüldükten sonra geriye dönüş yok, kurtuluş yok. 

Burada 7 Ekimden önce Gazzelinin yaşamasına yaşama denir mi demeyin. Elbette esaret de temenni edilmez, ölüm de. İlla bir tercih denirse, esaret ölüme tercih edilir. Çünkü esaretten kurtulma umudu hep vardır ama ölümden geriye dönüş yoktur. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde