Ana içeriğe atla

Pes Dediklerim

Zırcahil de olsa kaybedeceğimi bildiğim halde hendek atlatmaya çalışırım. En azından denedim, olmadı derim. 

Farklı fikir sahipleriyle konuşmaktan gocunmam. En azından o beni, ben de onu anlamaya çalışırız. Neticede anlaşamadık derim. 

Kafa yapıma aykırı, huyu ve suyu, fikri ve zikri mizacıma ters bile olsa düşüncemi dayatmadan her kesimle iletişim yollarını açık tutmaya çalışırım. Çünkü iletişim sosyal varlık olmanın bir gereğidir. 

Kafasında bana karşı önyargısı ve şüphesi olan insana kendimi ifade etmeye çalışırım. Giderebilirsem ne mutlu bana. Olmadı mı, herkesi yargısı kendisine derim.

Bir düşünce, bir fikrin ve siyasi görüşün trolü mü, aynı zamanda eleştiriye açık mı, onunla konuşmaktan ve kanaatlerini paylaşmaktan kaçınmam. 

Şu tiplere gelince;

Konuştuğunu anlamıyor mu?

Gösterdiğin hedefe değil de parmağına bakıyorsa,

Her dediğini yanlış anlıyorsa,

Bütüne odaklanamayıp parçada herkesi boğuyorsa,

Anlamadığını kabul etmiyorsa,

İlla benim dediğim doğru diyorsa,

Olur olmaz her şeye alınan alıngan bir tip ise

Kafasındaki saplantılardan kurtulamıyorsa,

Körü körüne savunmacı hastalığına yakalanmışsa,

Her dediğinden kimsenin anlamadığı anlamlar çıkarıp itham ve niyet okumada sınır tanımıyorsa,

Kendini ifade etmede bozuk, kavgacı, küfürlü ve seviyesiz bir üslup kullanıyorsa...

Bunlarla konuşmak, aynı havayı teneffüs etmek dünyanın en eziyetli işidir. Kişiyi anasından doğduğuna pişman ederler. Akıl sağlığınızı yok ederler. Vücudunuzun tamamını gererler. Bu görüntüleriyle bu dünyaya huzur bozmak için geldiklerini anladığın zaman iş işten geçmiştir. Uzak durayım dersin, burnunun ucunda biterler. Tek kelimeyle bu imtihanın yükü büyük. Ben pes diyorum böylelerine. Kaldırabilene, Eyüp gibi sabrı olanlara selam olsun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde