Ana içeriğe atla

Kişi Seviciler

Doğu toplumlarının en büyük özelliği aidiyet ve kimliklerini kişide ifade etmeleridir.

Onlar için kişi bir tarafa o kişinin kurumu bir tarafa hatta dünya bir tarafa. 

Ekip ruhu ve takım oyunu yoktur lügatlerinde. Varsa yoksa kişi sevgisidir onları ayakta tutan ve hayata bağlayan. 

Kurtarırsa o kurtarır kendilerini. Başkası yalandır. Zira Allah vergisidir o. 

Öyle bir sevgidir ki bağlılıkları ölümünedir. Kendilerinin ömürlerinden alıp ona versin Allah. 

Gözlerini sevgi bürümüştür. Ne anayı görürler ne babayı. Uğruna gerekirse ana babalarını karşılarına alırlar. Değil ki seni. Varlık sebebidir zira. O varsa varlar, yoksa yoklar. Makam ve mevkiler onun sayesindedir. Güç ve kuvvet varsa onun sayesindedir. Sayesinde faizle mücadele ediliyor. Faiz eridi eriyecek. Bugüne dair ne elde ettilerse sayesindedir.

Kendilerini tanımlarlarken doğruya doğru, yanlışa yanlış dediklerini söylerler. Sevdikleri kişi bir yanlış yapsa da eleştirseler. Ama yapmıyor bir türlü. Hep doğru yapıyor. Başkası ise hep yanlış üzeredir.

Sevdikleri kişinin yanlışı varsa da biz söylememeliyiz. İçimize atmalıyız. Herkesin bildiğini biz kol kırılıp yen içinde saklamalıyız. 

Ne olursa olsun, kaptanın gemisini terk etmek olmaz. Zira kendileri fare değildir ki gemiyi terk etsinler. 

Dış güçlere rağmen dimdik ayakta.

Sevdiğini sevmek, sevmediğinden nefret etmek bir davadır onlar için. Yeter ki birini sevsin yeter ki birinin üzerini çizsin yeter ki birini hedef göstersin.

Sevsinler hiç gözüm yok, kıskanmam da. Zira sevginin sınırı yoktur.

Yalnız sevdikleri de bir fani ve ölümlü olduğuna göre sevdiğinden arda kalan bayrağı devralacak kendisinden başka bir B planları yok. Çünkü padişahların bile bir veliahdı olduğu halde bunların yok. Allah uzun ömür versin ama ya sevdiklerinin başına bir şey gelirse ne yapacaklar? O taşıdıkları sevgiyi nereye akıtacaklar? Zira kişi üzerine kurdukları sevgi bir kişiye kanalize edilmeli. Zira öksüz ve yetim kalırlar sonra.

Hak vaki olur da Hz Ömer gibi kim o kişi öldü derse, şu kılıcımla o kişiyi öldürürüm mü diyecekler ya da Hz Ebu Bekir gibi teenni ile yaklaşıp Allah bakidir mi diyecekler? Kendi alternatifi kendi olduğuna göre sahi ne yapacaklar? Kendilerini bu badire ve girdaptan kim kurtaracak?

Vazifem sanki. Bunlardaki kişi sevgisinin tasası da bana düştü. Uzun ömürlü olacaklarsa keşke tüm eforlarını kişi sevgisi üzerine sarf edeceklerine, sevdikleri kişinin ekibine, takımına bel bağlasalardı, bence daha sağlıklı bir duruşları olurdu. O zaman da Doğu toplumu olduklarını gösteremezlerdi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde