Ana içeriğe atla

Kim Kendi Toprakları İçin Savaşıyor? ***


Barış Pınarı Harekâtının ilk gününde Türkiye’nin operasyon düzenlediği Fırat’ın doğusundan Şanlıurfa’nın ilçeleri Viranşehir ve Ceylanpınar’a, yine Mardin’in Nusaybin ilçesine havan ve roketatarlı mermilerle yapılan saldırılarda 10 sivil şehit olurken yetmişten fazla da yaralımız var. Ölenler arasında biri 9 aylık bebek, üçü de 10’lu yaşlarda olmak üzere 4 tanesi çocuk. Yaralılara acil şifalar dilerken ölenlere Allah’tan rahmet ve geride kalanlara sabırlar diliyorum.

Operasyonun ilk gününde sivillerin üzerine saldırıda bulunması ve sivillerin içerisinde çocukların da bulunması PKK/PYD denilen eli kanlı örgütün gerçek yüzünü göstermesi bakımından önemlidir.
Biz terörist diyoruz çoluk-çocuk, sivil-asker ayrımı yapmadan terör eylemi gerçekleştiren bu örgüte. Bizi 80 yılından beri kalleşçe uğraştıran PKK’nın bebek katili olduğunu biliyoruz. Bunu dünyaya anlatma sorunumuz var. Daha doğrusu dünyanın anlama sorunu var. Hasılı anlama özürlü kişilere kendimizi anlatma gibi bir misyonumuz da var. Anlamak istemeyene bu durumu anlat da göreyim ve elini öpeyim. Çünkü anlama özürlülerine laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zordur.

Merak ettiğim; asker, mesken edindikleri bölgeye operasyon düzenliyor, üzerlerine gidiyor. Bunlar kendilerine operasyon yapan askeri muhatap alacaklarına; savaşa gitmemiş, işinde-gücündeki sivillere ve oyun oynayan çocuklara saldırı düzenliyorlar. Kalleşlik de burada zaten. Hani sempatizanları ve örgüt, kendilerini gerilla olarak görüyordu. Eline silah almamış masumları öldürmenin neresinde gerillalık var? Üstelik havan topu ve roketatarlı mermilerin atıldığı ilçeler Kürt nüfusun yaşadığı ilçeler. Güya Kürtlerin haklarını koruyordu bunlar! Bunun neresinde koruma var? Olmaz olsun böyle koruma! Bereket PKK veya PYD’nin kendilerini koruma gibi bir niyetlerinin olmadığını bu ülkede bizden daha iyi bilen milyonlarca Kürt kardeşimiz var.

PKK/PYD’nin Kürtlerin hamisi olmadığını anlamayan veya kabul etmek istemeyen ve bu örgüte destek veren veya sempati duyan az sayıdaki insanımız da bu durumu anlayacak ama bu anlama bu ülkeye pahalıya patlayacaktır. Ben PKK örgütüne mensup inanmış veya kandırılmış bir militan olsam kendi insanımın üzerine saldırı düzenlemem, ateş açmam. Çünkü bu, “Kürtlerin hakkını koruyorum” tezime ters bir hareket olur. Umarım örgüte mensup kişiler veya sempatizanları bu tür saldırılardan “Ne oluyoruz, biz neyi savunuyoruz, kimi vuruyoruz” diyeceklerdir. Şayet bu saldırı yeterli gelmiyor ve bundan önceki sivillere ateş açılmasını unutmuşlar ise bu “Barış Pınarı Harekâtı” devam ettiği müddetçe PKK/PYD tarafından sivil meskun mahallere -temenni etmiyorum ama- yeni saldırılar yapılacaktır. Umarım geç de olsa gerçeği görürler.

ABD adına bir vekalet savaşı veren PKK için Trump “Kendi toprakları için savaşıyorlar” herzesini yumurtlamış. Diyelim ki PKK kendi toprakları için savaşıyor ve amacı bir devlet kurmak diyelim. Merak ediyorum, Suriye’den, Irak’tan ve Türkiye’den kopardıkları topraklarla nasıl bir devlet olacaklar? Bu devlet bu üçgen arasında yaşar mı? Haydi toprak kopardılar ve bir devlet kurdular diyelim. Bu devlet kime hizmet edecek? Kürtlere mi, İsrail’e mi yoksa ABD’ye mi? Herhalde cevabınız kendi insanının üzerine bomba yağdıran Kürtlere değildir. Hizmet etse etse kendisini silah ve teçhizat ile destekleyip ara ara da ağzına bal çalan ABD’ye ve onun kankası İsrail’e hizmet eder değil mi? Çünkü “Gâvurun ekmeğini yiyen, gâvurun kılıcını sallar” atasözümüz böyleleri için söylenmiştir. Yoksa Okyanus ötesinden gelip PKK’yı niye beslesin?

***12/10/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde