Ana içeriğe atla

Bekaret Satışı ***

Maddi sıkıntı yaşayan bazı kişilerin zaman zaman böbreğini satılığa çıkardığı haberlerini okuruz ve bu kişinin durumuna üzülmekle beraber bu satışı toplum olarak pek hoş karşılamayız. Çünkü her ne olursa olsun vücut ve organlar satılmaz ancak bağışlanır. Bu yüzden öldükten sonra organların bağışı özendirilir. 

Son yıllarda bir satış türü daha ortaya çıktı. Böyle giderse yaygınlaşacağa da benziyor. Nedir o derseniz? Bekaretini satılığa çıkaranlar tek-tük haber konusu ediliyor. Hatta satıştan öte ihaleyle en fazla parayı verenin oluyormuş bekaret. Öyle az para dönmüyor bu işlerde. Gazetelerin yazdığına göre milyonlar dönüyor bu sektörde. Bekaretini satanlarda böbrek satışı gibi bir ihtiyaçtan kaynaklanan bir satış söz konusu değil. Bekaretini satılığa çıkaranlar ev, araba alıp daha lüks yaşamayı hayat felsefesi kabul edenler arasından çıkıyor. Bir gecelik üç beş dakikalık bir zevk için bekareti satın alanlar ise genellikle siyasetçi ve iş adamı olan zenginler arasından çıkıyor. Bekaretini satanlar bekaretlerini satmakla kalmıyor, aynı zamanda "bekaretimi sattığımdan ailemin haberi var" veya "beni buna ailem teşvik etti" açıklaması yapanlar da var. Haberin içeriğinde boy boy çekilmiş teşhir amaçlı fotoğraflara da yer veriliyor.

Bekaretini veya vücudunu satışa çıkarıp daha sonra bir marifetmiş gibi yazılı ve görsel medyada boy gösteren bu bekaret satıcılarının haberleri gözümüze ilişince bu kadar da olmaz deyip nutkumuz tutuluyor, insanın küçük dilini yutası geliyor. Satan bu haltı işledi, bir de iyi bir şeymiş gibi bunu servis ediyor. Haydi diyelim ki bekaretini bir servete satanların gözü paraya doymaz, kazandıkları haydan gelir, huya gider, daha lüks yaşamak için kendisini tekrar satması gerekiyor. İlki kadar olmasa da vücudu yine para eder, güzelliği varken bunu paraya tahvil edecek. Merak ettiğim yazılı ve görsel basın bu iğrençliği haber diye niçin verir? Niçin onların emellerine alet olur? Haydi haber sıkıntısı çekiyorlar veya bu şekil çıplak pozlar daha fazla tıklanıp okunuyor, mecburen sayfalarında yer veriyorlar diyelim. Orta yerde büyük para ve servetlerin döndüğü bu tip haberlere genç kızlar ve üç-beş dakikalık bir zevk için servetini harcayabilecek zenginler, "Demek ki bu işler yapılıyor; alan razı, veren razı. Biz niçin yapmayalım" demeyecekler mi? Halihazırda dünyadan örneklerini ülkemiz insanına duyuran basınımız, aile kavramına biraz önem veriyorsa bu tip haberleri vermekten kaçınmalıdır. Çünkü bu tip haberler bu iğrençliğin yaygınlaşmasına sebebiyet verir. Basınımız unutmasın ki bir şeyi yapanla, yaygınlaşmasına sebep olan arasında bir fark yoktur. 

Fıtratın gereği kadının erkeğe, erkeğin kadına ilgi duyması doğaldır. Bu arzuların, bir aile kurularak giderilmesi emredilen ve tercih edilendir. Nitekim bu istekler çoğunlukla nikah çerçevesinde yürümektedir. Tarih boyunca adına zina denen ve toplumdan gizli yapılan yasak ilişkiler olmamış mıdır? Olmuştur. Vücudunu satarak para kazananlar olmuş mudur? Olmuştur, hala da devam etmektedir. Toplumların kanayan bir yarası olan nesli bozan ve aile kutsiyetini hiçe sayan bu fuhuş, hep gizliden gizliye yürümüştür. Çünkü toplum bu tip ilişkilere sıcak bakmaz ve ayıplar. Aile yapısının köküne dinamit koyan bu gizli ilişki türü de tasvip edilmez ama işi bekaret satma ve satın alma noktasına götürüp bunu basın aracılığıyla dünyaya duyurmanın hiçbir makul izahı ve ahlaki yönü yoktur. Evet "namus iki bacak arasından ibaret değildir" ama bekareti satmanın ve bunu dünyaya duyurmanın neresinde ahlak ve namus vardır? Bence bu değerlerden önce bu tiplerin insanlığı sorgulanmalıdır. Merak ettiğim feministler bu satışa ne diyor?

Toplumları bozmanın yolu, aile kavramını yok etmekten geçer. En kötüsü de suçların alenileşmesidir. Suçların, namussuzluk ve iffetsizliğin önüne geçemiyorsak, bari bu iğrençliklere haber diye yer vermeyelim. Çünkü bu, iffetsizliğin alenileşmesine ve yaygınlaşmasına katkıda bulunur.

***08/10/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde