Ana içeriğe atla

Akar Yanınız Aşağıda mı Mübarekler! *


Bir akşam 8.30 sularında arabama yakıt aldıktan sonra evime doğru giderken yolun iki tarafına park edilmiş araçların olduğu bir markete girmek istedim. Yolun sağı, solu park edilmiş araçlarla dolu. Gözüme, arabamı rahatça park edebileceğim bir yer ilişti. Bir tek burası boş. Niçin buraya araç konmadı acaba diye düşündüm. Dükkan önü olduğu için konmamış olabilir. (Sanki diğer yerler dükkan önü değil) Belki de benim için boş bırakıldı, kim bilir? (Bu kadar düşünceli bizim insanımız) Aman neyse ne! Markette fazla oyalanmayacağım. Zaten alacağım birkaç kalem. Üstelik bu boşluk da tam bana göre. Hiç manevra yapmadan park edebileceğim aracı. Park edip hızlıca markete yöneldim.
Markette 10-15 dakika kadar oyalandım. Çıkıp arabamın yanına geldim. Bagajı açmaya davrandığımda arabam, başta bagajın üstü ve tavanı olmak üzere camlara varıncaya kadar lekelenmişti. Bu kadar kısa bir zaman zarfında arabanın üzerine bu düşenler ne olabilir? Olsa olsa ağacın yaprakları düşmüş olmalı dedim. Biraz daha eğildim. Yaprak değildi. Ağaca tünemiş kuşlar pislemişti. Bir, üç, beş yere birden değil; neredeyse arabamın her bir yerine kuşlar made in bird deyip imzalarını atmışlardı. Anlaşılan akşama kadar yemişler, içmişler, tuvalet ihtiyaçlarını gidermek için aralarında anlaşmışçasına dişinizi sıkın, nasılsa akşama bir çaylak gelir, ona bir hoş geldin partisi düzenler; geldiğine geleceğine pişman ederiz demiş olmalılar.
Mübareklerin akar yanı aşağıda mı ne! Mermi gibi aynı anda salmışlar. Hepsi de nokta atış. Talimliler belli ki... Merak ettiğim, akşam erken saatte tüneyen bu kuşlar, ağaçta o kadar çok muydu? Her biri, bir defa mı imzasını attı yoksa mermi atar gibi arka arkaya mı saldılar? Umarım, sermayelerinin tamamını benim arabama harcamamışlar, az sonra gelecek bir araca da biraz ayırmışlardır ve bir ayrım yapmaksızın kardeş payı yaparlar. Şayet tüm eforlarını benim arabama sarf etmişlerse üzülürüm doğrusu. O zaman biz insanlardan bir farkları kalmaz. Çünkü ben kuşları ayrım yapmaz diye bilirim. Ne de olsa insan değiller.
5-6 parçadan oluşan tek kalemlik eşyayı bagaja koyar koymaz soluğu evde aldım. Elime bezi alarak kuşların imzasını kurutmadan sıcağı sıcağına sildim. Silerken de az homurdanmadım: Akşam akşam derdime neydi de markete gitmişim? Başka park edecek yer yok muydu da ağacın altını araya araya bulmuşum gibi. Ben sildikçe beyaz arabam sarardı. Allah hayırlarını versin. Çok beklemiş olmalılar benim gelmemi.
Her hayırda bir şer, her şerde de bir hayır olabilir. Acaba bu şerden bir hayır çıkarabilir miyim diye düşündüm. Kuşun başa konması ya da kuşun üzerine pislemesine, başına talih kuşu kondu denir. Kuş ha başıma s.çmış ha arabama! Ne fark eder? Üstelik hepsi birden arabama etmiş dedim. Batıl inanç ama bir an için acaba bahtım mı açılıyor diye düşünmeden edemedim.
Kuşların toplu eyleminin ardından kaç gün geçti bahtımın açıldığı falan yok. Ben yine aynı yerinde sayan birisiyim.
Siz siz olun, ne gündüz ne de akşam vakti, sakın ola ki aracınızı bir ağacın altına koymayın. Gidin güneşin altına koyun. Aracınız varsın yansın. Bunun sakalı yok diye büyük sözü dinlemez, aracınızı bir ağacın altına koyarsanız görürsünüz gününüzü. Demedi demeyin…

* 21/09/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde