Ana içeriğe atla

Dünyanın En Büyük Sorunu veya En Büyük Ordusu *

Size yakın gelecekte en büyük sorun nedir veya dünyanın en büyük ordusu hangisidir desem, ne cevap verirsiniz? Çivisi çıkmış bu dünyada sorundan çok ne var, hangisini söylersen doğrudur diyebilirsiniz. Kişiden kişiye değişse de bana göre fazla değil, yakın gelecekte Türkiye'nin ve dünyanın en büyük sorunu işsizlik olacaktır. 

Hemen bu da cevap mı? Zaten işsizlik şimdi de sorun, bunun için yakın geleceğe falan gitmeye gerek yoktu diyebilirsiniz. El-cevap, işsizlik dün olduğu gibi bugün de sorun, yarın da sorun olmaya devam edecek. O zaman mesele nedir derseniz? Turpun büyüğü heybede derim. Çünkü yakın gelecekte,

*robotlar devreye girecek. Bugün insanların çalıştığı ve yaptığı işler bu robotlar eliyle gördürülecek.

*Üç boyutlu yazıcılar piyasaya sürülecek. Buna kişisel bir fabrika da denebilir. Katmanlı üretim teknolojisine sahip masaüstü 3 boyutlu yazıcılarla evinizde veya ofisinizde istediğiniz her türlü şeyi üretmenize imkan tanır.

*Yapay zekâ; insan gibi davranışlar sergileme, sayısal mantık yürütme, hareket, konuşma ve ses algılama gibi birçok yeteneğe sahip yazılımsal ve donanımsal sistemler bütünüdür. Başka bir deyişle yapay zekâ; bilgisayarların insanlar gibi düşünmesini sağlar.

Düşünün ki yukarıda bahsettiğim robot teknolojisi, üç boyutlu yazılım ve yapay zekâ yaygınlaştırıldığında, öyle görünüyor ki insan iş gücüne pek hatta hiç ihtiyaç kalmayacak. Bugün ihtiyacımız olan ve insan eliyle üretilip tedavüle sürülen birçok mamulün imali için robotlar kullanılacak. Bizim düşündüğümüzü yapay zekâ düşünecek. Bu demektir ki dünyada en büyük ordu, dünya işsizler ordusu olacaktır. Şu anda bile ülkeleri kara kara düşündüren istihdam işi, herhalde yakın gelecekte en büyük ve değişmez birincil sorun olur.

Görünen, bugün meslek dediğimiz mesleklerin çoğu çöpe gidecek, yetişmiş insan gücünün tüm yetenek ve bilgileri sıfırlanacak. Böyle bir durumda, dünyanın hiçbir devletinin en güçlü ordusu bu işsizler ordusunun karşısında tutunamaz, mevzi alamaz. Alsa da bu ordu karşısında tutunamaz. Dünya işsizleri, savaşmak için bir araya gelseler veya sosyal medya üzerinden örgütlenseler bunları hiçbir ordu durduramaz.

Hasılı teknolojinin gelişmesiyle birlikte hayatımız kolaylaşıyor ama işsizliğe bir çare bulunmaz, bu işsizler bir şeye veya yere kanalize edilmez ve bu süreç iyi bir şekilde yönetilmez ise bu ordu, bize dünyayı dar edeceğe benziyor. Kim bilir? Belki de bugün yaşadığımız sıkıntılı günleri ileride anıp “O günler, en mutlu günlerimizmiş” dedirtecek bizlere.

Bu durumda yapacağımız, çocuklarımızı gelmekte olan bu teknolojiye uygun bilgi ile donatmak ve onları yaşayacakları çağa uygun hazırlamak gibi görünüyor.

*26/10/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

 

 

Yorumlar

  1. İnsanlar bu sefer de o robotların imalinde çalışırlar. Daha sonra tamiratında çalışırlar. Yine ona göre meslekler ortaya çıkar. Ha diyeceksib ki sıkıntı olmaz mı? Elbet olur. Tabiki büyük sorunların başında yer alır. Allah büyüktür be kardeşim. Allah ın vermiş olduğu aklı daha değişik şekillerde kullanılabilir. Bu da sırun mu tabiki demiyorum. Büyük sorun. Bence de en bğyük sorunlardan biri insanların Allah tan uzaklaşmaları. İbadetten yoksun sadece deist olmaları diye düşünüyorum. Şuursuzca bir nesik geliyor. Sadece para ve metea düşünülüyor. Materyalist bir nesil dünyayı bekliyor. Onlardan da kime ne fayda gelir. Düşüncelerine katılıyorum. Sen o yöne ilaret etmişsin. Bize soruyorsun ya ben de bu yöne değindim. Allah sonumuzu hayırlı etsin. Sonuçta hepimiz negativiz. Manen doyarsak Allah maddeten de doyurur. Allah bizleri kendisinden uzak etmesin. İbadet eden ettiği ibadetten haz duyan kullarından eylesin. Toplumumuza birlik beraberlik huzur ve mutluluklar versin. Selam ve dua ile..

    YanıtlaSil
  2. As Hocam, amin inşallah. Rızkı verenin Allah olduğuna inancımız tamdır, mutlaka bir çıkış kapısı gösterecektir. Yalnız gelmekte olan bu tehlikeye uygun, çağı okuyabilen, çağa uyum sağlayabilen, çağın teknolojisini yapacak nesiller yetiştirmeye başlamamızda fayda vardır. İnanç ve maneviyat sorunu ise başlı başına ayrı bir sorun. Böyle giderse hem deist hem de ateistlerin çoğalmasında artış olacaktır. Zaten dilini pek anlamadığımız, bizimle aynı hassasiyetleri taşımayan, bizim dert edindiklerimizi dert edinmeyen apolitik bir nesil var. Köprü olamazsak, bir şeyler yapamazsak iyice kaybetmekle karşı karşıya olacağız. Bunun yolu kuru bir din anlatmaktan ve dini sadece birkaç ibadete indirgemekten ziyade dinin ahlakını önceleyen bir metotla gençleri yanımızda yakın tutabiliriz. Bunun için de biz büyüklerin iyi birer örnek olmamızdır.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde