7 Haziran 2019 Cuma

Nasıl Geldiysen Öyle Gidersin


Bazı insanlar bir koltuğa gelir, bir müddet o koltukta iş ve işlemleri yürütür, kendisine verilen direktifleri doğru-yanlış demeden yerine getirir. Çünkü getiriliş amacı budur. Bir süre sonra da altından o koltuk çekilir, koltuksuz kalır. Yerine bir başkası getirilir.

Ne var bunda? Bu bir bayrak yarışı; biri gider, biri gelir demeyin. Esas gümbürtü bundan sonra. Çünkü görevden el çektirilen veya tenzili rütbe ile bir yere gönderilen daha önceki bu koltuk sahibi, kendisine yapılanı kaldıramaz. İçine düştüğü durum kendisini yer, bitirir. Dün beni getirdiler, bugün götürdüler, buraya kadarmış demez. Kendisine büyük bir haksızlık yapıldığı psikolojisini yaşar durur. Ya içine kapanır, kimseyle konuşmaz, selamı sabahı keser ya da kapı kapı dolaşır, kendisine yapılan haksızlığın giderilmesini ister. Hepsine derdini anlatır, derman arar. Tüm bunları yaparken "Düşenin dostu olmaz" sözünü unutur elbet. Kime derdini açmışsa ya sessizce dinlemiştir birileri ya da "Üzüldük durumuna. Keşke elimizden bir şey gelse… Siz yine de sabredin. Bu yanlış düzeltilir elbet" denir. Adam bekleyecek de nereye kadar? Çünkü durulacak gibi değil. Bu durum ne yedirir ne içirir ne de yatırır. En son çare, yapılan haksızlığa dur demek ve geri görevine iade için idari mahkemesine baş vurur. İdari mahkeme ne zaman karar verir. Karar ne şekilde çıkar. Karar lehinde çıktığı zaman atamaya yetkili makam mahkeme kararını uygular mı bilinmez ama bu durum, beklediği her gün için bir ömre bedeldir.

Bir makamdan el çektirmek kişinin tahammül edebileceği bir durum mu? Değil elbet. Bu tip kişilere haksızlık yapılmış mıdır? Bilmiyoruz. Çünkü olayın perde gerisinde ne döndü bilinmez. Böyle bir durumun başınıza gelmesini ister misiniz? Doğaldır ki kimse bu muameleyi istemez. Hele hakkında soruşturma, inceleme yokken veya yüz kızartıcı bir şey yapmamışken habersizce "Şuraya, şu statü ile atandın" demek herhalde hiç şık değildir. Allah kimseye -düşmanına bile- böyle bir akıbet vermesin. Çünkü sevinilecek, oh olsun denilecek bir durum değildir.

Şimdi madalyonun öbür tarafına bakalım. Bir makamdan el çektirilen bu kişi, bu makama nasıl gelmiştir? Ne fark eder demeyin. Çünkü bir insanın gidişi, gelişi ile bellidir aslında. Daha doğrusu kişi bir makama nasıl gelmişse öyle gider. Eğer bir kişi bir makama bir başkasının mutsuzluğu üzerine gelmiş ise, eğer bu kişi bu makama gelirken koltuğu elinden alanı üzmüş ise, koltuğu elinden alınanın onuru korunmamış ise, eğer bu kişi bu makama getirilirken hiçbir kriter ve prensibe bağlı olmadan gelmiş ise kendisi de aynı muamele ile karşılaşacaktır. Yani aynı durumu yaşayacaktır. Üzülecek, tıpkı kendisinden önceki üzüldüğü gibi. Sevinecek, tıpkı kendisinden önceki, o koltuğa geldiğinde sevindiği gibi. İncinecek, tıpkı kendisinden öncekinin incindiği gibi. Koltuk sahibi iken yanında görünenlerin hiçbiri giderken yanında olmayacak, tıpkı kendisinden öncekinin yanında kimsenin olmadığı gibi. Kimse kendisinin mağdur olduğuna ve mağdur edildiğine inanmayacak, tıpkı kendisinin selefinin mağdur olduğuna inanmadığı gibi. Kimse elinden tutmayacak, tıpkı kendisinin başkasının elinden tutmadığı gibi. Yerine gelen halefi, kendisinin mutsuzluğu üzerine mutluluk kuracak, tıpkı kendisinin başkasının mutsuzluğu üzerine mutluluk kurduğu gibi. Hasılı değişmez kural "men dekka, dükka" sözü gereğince "eden bulur." Kendisi etmişti, buna da biri edecek. Kendisi başkasının canını yakmıştı, başkası da onu yakacaktır.

Bunun bir istisnası yok mu? Olmaz olur mu? Var elbet. Kişi bir yere, konan kriterlere şartları tutarak ehliyetli ve liyakatli bir şekilde gelir, görevini hakkiyle yapar. Vakti  geldiği zaman bayrağı bir başkasına devreder. Durum böyle olunca kimse o makama gelenin haksız bir şekilde gelmediğini, bu göreve layık olduğunu bilir. Kimse ayağını kaydırmaya çalışmaz, kimsenin bu makamda gözü olmaz. Herkes bu makam sahibini kabullenir. Kurumda amir ve memur ilişkisi daha sağlıklı yürür. Böyle bir durumda haksız yere görevden el çektirilirse haksızlığa dur demek için bağımsız mahkeme vaziyete dur der. Tabi böyle bir durumun ve sonucun olması için bir devlette devletin tüm organlarının sorunsuz ve yansız çalışması ve görevini yapması gerekiyor. Hukuk devletinde olması gereken budur. Eğer o devlet hukuk devleti değil de kanun devleti ise, kanunlar kişilere göre çıkarılır ve kaldırılır ise, o devlette oturmuş, prensipleri konmuş kriterler yok ise o devlette dağ(orman) kanunları geçerlidir. Ormanda ise aslanın sözü geçer. Sözü kanundur. Burada mağduriyetlere çözüm üretilmez. İşler ahbap çavuş ilişkisi üzerine yürür. Çavuş değişirse ahbap da değişir. 

Sen çavuşuna yan. Bir daha da prensibi ve kuralı olmayan, hak etmediğin koltuklara göz kırpma ve oturma.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder