Bazı insanlar bir koltuğa gelir, bir müddet o koltukta iş
ve işlemleri yürütür, kendisine verilen direktifleri doğru-yanlış demeden
yerine getirir. Çünkü getiriliş amacı budur. Bir süre sonra da altından o
koltuk çekilir, koltuksuz kalır. Yerine bir başkası getirilir.
Ne var bunda? Bu bir bayrak yarışı; biri gider, biri gelir
demeyin. Esas gümbürtü bundan sonra. Çünkü görevden el çektirilen veya tenzili
rütbe ile bir yere gönderilen daha önceki bu koltuk sahibi, kendisine yapılanı
kaldıramaz. İçine düştüğü durum kendisini yer, bitirir. Dün beni getirdiler,
bugün götürdüler, buraya kadarmış demez. Kendisine büyük bir haksızlık
yapıldığı psikolojisini yaşar durur. Ya içine kapanır, kimseyle konuşmaz,
selamı sabahı keser ya da kapı kapı dolaşır, kendisine yapılan haksızlığın
giderilmesini ister. Hepsine derdini anlatır, derman arar. Tüm bunları yaparken
"Düşenin dostu olmaz" sözünü unutur elbet. Kime derdini açmışsa ya
sessizce dinlemiştir birileri ya da "Üzüldük durumuna. Keşke elimizden bir
şey gelse… Siz yine de sabredin. Bu yanlış düzeltilir elbet" denir. Adam
bekleyecek de nereye kadar? Çünkü durulacak gibi değil. Bu durum ne yedirir ne
içirir ne de yatırır. En son çare, yapılan haksızlığa dur demek ve geri
görevine iade için idari mahkemesine baş vurur. İdari mahkeme ne zaman karar
verir. Karar ne şekilde çıkar. Karar lehinde çıktığı zaman atamaya yetkili
makam mahkeme kararını uygular mı bilinmez ama bu durum, beklediği her gün için
bir ömre bedeldir.
Bir makamdan el çektirmek kişinin tahammül edebileceği bir
durum mu? Değil elbet. Bu tip kişilere haksızlık yapılmış mıdır? Bilmiyoruz.
Çünkü olayın perde gerisinde ne döndü bilinmez. Böyle bir durumun başınıza
gelmesini ister misiniz? Doğaldır ki kimse bu muameleyi istemez. Hele hakkında
soruşturma, inceleme yokken veya yüz kızartıcı bir şey yapmamışken habersizce
"Şuraya, şu statü ile atandın" demek herhalde hiç şık değildir. Allah
kimseye -düşmanına bile- böyle bir akıbet vermesin. Çünkü sevinilecek, oh olsun
denilecek bir durum değildir.
Şimdi madalyonun öbür tarafına bakalım. Bir makamdan el
çektirilen bu kişi, bu makama nasıl gelmiştir? Ne fark eder demeyin. Çünkü bir
insanın gidişi, gelişi ile bellidir aslında. Daha doğrusu kişi bir makama nasıl
gelmişse öyle gider. Eğer bir kişi bir makama bir başkasının mutsuzluğu üzerine
gelmiş ise, eğer bu kişi bu makama gelirken koltuğu elinden alanı üzmüş ise,
koltuğu elinden alınanın onuru korunmamış ise, eğer bu kişi bu makama
getirilirken hiçbir kriter ve prensibe bağlı olmadan gelmiş ise kendisi de aynı
muamele ile karşılaşacaktır. Yani aynı durumu yaşayacaktır. Üzülecek, tıpkı
kendisinden önceki üzüldüğü gibi. Sevinecek, tıpkı kendisinden önceki, o
koltuğa geldiğinde sevindiği gibi. İncinecek, tıpkı kendisinden öncekinin
incindiği gibi. Koltuk sahibi iken yanında görünenlerin hiçbiri giderken
yanında olmayacak, tıpkı kendisinden öncekinin yanında kimsenin olmadığı gibi.
Kimse kendisinin mağdur olduğuna ve mağdur edildiğine inanmayacak, tıpkı
kendisinin selefinin mağdur olduğuna inanmadığı gibi. Kimse elinden tutmayacak,
tıpkı kendisinin başkasının elinden tutmadığı gibi. Yerine gelen halefi,
kendisinin mutsuzluğu üzerine mutluluk kuracak, tıpkı kendisinin başkasının
mutsuzluğu üzerine mutluluk kurduğu gibi. Hasılı değişmez kural "men
dekka, dükka" sözü gereğince "eden bulur." Kendisi etmişti, buna
da biri edecek. Kendisi başkasının canını yakmıştı, başkası da onu yakacaktır.
Bunun bir istisnası yok mu? Olmaz olur mu? Var elbet. Kişi
bir yere, konan kriterlere şartları tutarak ehliyetli ve liyakatli bir şekilde
gelir, görevini hakkiyle yapar. Vakti geldiği zaman bayrağı bir başkasına devreder.
Durum böyle olunca kimse o makama gelenin haksız bir şekilde gelmediğini, bu
göreve layık olduğunu bilir. Kimse ayağını kaydırmaya çalışmaz, kimsenin bu
makamda gözü olmaz. Herkes bu makam sahibini kabullenir. Kurumda amir ve memur
ilişkisi daha sağlıklı yürür. Böyle bir durumda haksız yere görevden el
çektirilirse haksızlığa dur demek için bağımsız mahkeme vaziyete dur der. Tabi
böyle bir durumun ve sonucun olması için bir devlette devletin tüm organlarının
sorunsuz ve yansız çalışması ve görevini yapması gerekiyor. Hukuk devletinde
olması gereken budur. Eğer o devlet hukuk devleti değil de kanun devleti ise,
kanunlar kişilere göre çıkarılır ve kaldırılır ise, o devlette oturmuş,
prensipleri konmuş kriterler yok ise o devlette dağ(orman) kanunları
geçerlidir. Ormanda ise aslanın sözü geçer. Sözü kanundur. Burada
mağduriyetlere çözüm üretilmez. İşler ahbap çavuş ilişkisi üzerine yürür. Çavuş
değişirse ahbap da değişir.
Sen çavuşuna yan. Bir daha da prensibi ve kuralı olmayan,
hak etmediğin koltuklara göz kırpma ve oturma.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder