Ana içeriğe atla

Bayram Bereketliydi

Üç aylar, oruç derken bayrama girdik, yaptık ve geride bıraktık. Kendi adıma söyleyeyim bayram benim için bereketliydi. Neden derseniz? Siz yeter ki sorun. Anlatayım:

Bayram ziyaretime gelecek misafir sayısını bilemediğim için şu şeker, bu şeker, şu lokum derken fazlaca almışım. Gelene tuttuk. Geriye kaldı. Bundan sonra canım tatlı istedikçe ağzıma atıp ağzımı tatlandıracağım. Böylece çocukluğumda yiyemediğim, özlemini duyduğum şekerleri bu yaşımda yiyeceğim.

İkramlık tatlı, sarma ve içeceğin bana görünen bir masrafı olmadı. Çünkü hepsi el emeği, göz nuru idi. Malzemesi önceden alındığı için yapılan masraf bana pek dokunmadı. Sadece baklavada kullanmak için aldığım ceviz içi ocağıma incir dikti o kadar. Ev yapımı olduğu için bolca yiyip içmeme rağmen midem bozulmadı.

Bayramda ekmek çıkmaz diye bayram arifesinde aldığım beş ekmek bitmek bilmedi, bayram bitimi cuma günü kahvaltısında da kahvaltımıza eşlik etti. Bereketi getiren, ekmeğin bayat olmasıydı. Yedikçe üredi mübarek. Her sofrada bu ekmeği gördükçe ortaokul ve lise hayatımda kaldığım öğrenci yurdu aklıma geldi. Ekmek fazla yenmesin diye ekmeği bayatlatırlar, taze ekmek vermezlerdi. Yemesi biraz zor oluyor, boğazdan geçmiyor ama yedikten sonra hazmı kolay oluyor, taze ekmekte olduğu gibi mideye oturup kalmıyor. Bu şekilde ölmeyecek kadar yediğim için ekmek bitmek bilmedi. Hem ekmeği az yedim hem de bayram bayram bakkal, fırın, market dolaşarak ekmek alma ihtiyacı duymadım. Ekmek bulabilir miyim endişesi taşımadım. Böylece para da cebimde kaldı.  Sen yeter ki ayağını yorganına göre uzatmayı iste. O güzelim bayram yemeklerinin yanında bayat ekmek biraz yavan kaçtı ama olsun. Önemli olan karın doyurmak değil miydi? Doydu işte. Bu vesileyle kaldığım öğrenci yurdunun maksadını bu vesileyle daha iyi anlamış oldum. Anladım ki bayat ekmek berekettir. Çünkü yeme iştahını kesiyor, az yediriyor. Böylece kilo sorunu da yaşamayacağım.

Bayramı evimde ve sılayı rahimde geçirdim. Ulaşabildiğim eş, dost ve akrabaların gönlünü aldım. Bayram ziyareti için tatil yerlerine kendimi atmadım. Böyle yapmakla hem olması gereken örfümüzü yerine getirdim hem de tatile giderek para harcamadım. Param cebimde kaldı.

Keten pantolonun dışında bayramlık elbiseye para vermedim. Yine param cebimde kaldı.

Gördüğünüz gibi masraf diye bilinen bayram benim için fazla maliyetli olmadı. (Oğlanın her bayram almayı alışkanlık haline getirdiği bayramlığı saymıyorum tabi.) Hasılı bu ekonomik krizde en az maliyetli bu bayram bana moral verdi. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde