Ana içeriğe atla

Kararsız Seçmen

İster mahalli ister genel seçim olsun her seçim öncesinde kamuoyu araştırmacıları yaptıkları anket sonuçlarını açıklarken mutlaka kararsız seçmen yüzdesine de yer verirler. Kararsız seçmen oranı yüzde 10 ila yüzde 20 arasında değiyor. Hatta bazen yüzde 25'lere kadar çıkabiliyor. Diğer seçmen kitlesi futbol takımı tutar gibi partilerinden vazgeçmeyen kesimdir. Burada kararsız seçmen üzerinde durmak istiyorum.

Ne demek kararsız seçmen? Mevcut partiler içerisinde hangi partiye oy vereceğini belirlememiş, kafası karışık seçmen demektir. Ben bu seçmen kitlesine kararsız seçmen demekten ziyade henüz kararını vermemiş seçmen demeyi uygun görüyorum. Bu seçmen sandık yaklaşıncaya kadar kararını vermez. Sandık günü hangi partiye ağırlıklı olarak yönelirse o parti seçimi kazanmış oluyor. Kötü bir şey mi karasız seçmen olmak? Bence değil. İyi ki böyle bir seçmen kitlesi var. Şayet kararını vermeyen bu seçmen kitlesi olmasa siyaset tıkanır, iktidar ve muhalefet değişmez. Her seçim bir önceki seçimi yinelemek anlamına gelir. Bu da nafile turlarından başka bir anlam taşımaz. Çünkü kararını vermiş seçmen sonucu değiştirmez. Mevcudu korur.

1980 yılında Fahri Korutürk'ün cumhurbaşkanlığı süresi sona erince yeni cumhurbaşkanını seçmek için TBMM, 118 birleşimde 115 oylama yaptı ama bir türlü yeni cumhurbaşkanını seçemedi. Bu durum 5,5 ay sürdü. Yani ülke 5,5 ay cumhurbaşkansız kaldı. Bu oylamada görülebileceği gibi en büyük sorun, vekillerin oy rengini değiştirmemesi, ülkenin 5,5 ayına mal olmuştur. 12 Eylül ihtilâlı olmasaydı bu nafile turları ne zamana kadar devam ederdi? Allah bilir...

Kararını vermemiş seçmen siyasetin önünü açar, ülkede siyasi krizin çıkmasını önler ve demokrasinin sağlıklı işlemesine büyük katkı sağlar. Ben bu seçmen kitlesini daha sağlıklı ve ülke için büyük bir kazanım olarak görüyorum. Aslında kararını vermemiş seçmen kitlesinin değerini bir ülkede kararsız seçmen olmadığı zaman daha iyi anlarız. Bir an düşünün ki ülkede kararsız seçmen yok. Tüm seçmenlerin hangi partiye oy verecekleri belli. Bu durumda defalarca seçime gidilse ve seçimler yenilense yine aynı sonuç çıkar. Bu da siyasetin önünü tıkar. Ülkede siyasi bir kriz baş gösterir. Bu da ülkelerin hayrına bir durum değildir.

Kararını vermiş ve hep aynı partisine oy veren seçmen kitlesi iyi oynasa da kötü oynasa da takımını desteklemeye devam eden futbol taraftarına benzer. Bunlar her halükarda takımlarının kazanmasını ister. Kararını vermemiş seçmen ise iyi oynayan kazansın düşünce yapısına sahip olanlardır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde