Ana içeriğe atla

Yeni Bir Parti Kurup İlk Seçimde İktidar Olmayı Düşünenlere Tüyolar

Parti kurup iktidara gelme gibi bir düşüncem yok. Zaten parti kursam da ben kendime oy vermem. Zira siyaset ve ülke yönetimi bana bırakılamayacak kadar önemli bir iştir. Fakat bendeki bu bilgi birikimi boşa mı gitsin? Buna gönlüm razı olmaz. En azından meraklıları için başarının anahtarı olacak ve parti tabanını oluşturacak bazı tüyolar vermek istiyorum. Bu da benden ülkeme bir katkı olsun. Bir diğer istediğim de tüyolarımdan hareketle parti kurup iktidara gelen partinin beni görüp gözetmesi.

Bir partinin başarılı olması için her şeyden önce hitap edeceği bir tabanının olması gerekiyor. Türkiye'de merkez sağ, merkez sol, Türk ve Kürt milliyetçiliği üzerine oturan bir siyasi yelpaze var. Şu ana kadar böyleydi. Şimdi beşinci bir tabandan bahsedeceğim. Bu tabana hitap eden kazanır. Bunlar kimlermiş dediğinizi duyar gibiyim. Bunlara mağdurlar veya mağdur olduğunu iddia edenler de denebilir. Hatta bu yüzden partinin adı da "Mağdurlar Partisi" (MP) olarak belirlenebilir. Buyurun:
*Kamuda görev almak, yönetici olmak ve öğretmen olmak için mülakata girip başarılı olamayanlar (mülakatzede)
*Yöneticilikleri kanunla ellerinden alınan il, ilçe milli eğitim müdürleri ve okul müdür ve yardımcıları (yöneticizede)
*Vekil, belediye başkanı iken partisi tarafından yeniden aday yapılmayanlar  (adayzede)
*Belediye başkanı iken partisi tarafından istifa ettirilen belediye başkanları (koltukzede)
*Etkili ve yetkili bir görevde iken pasif bir göreve veya kızağa çekilenler (görevzede veya kızakzede denebilir)
*FETÖ iltisakı dolayısıyla görevden el çektirilen, el çektirildikten sonra görevine dönenler, kamudan ihraç edilenler ve sonra geri dönenler (FETÖzede)
*Bir gazetede köşe yazarı olarak görev yaparken bir veya birkaç yazısı dolayısıyla gazetesinden ilişiği kesilenler (basınzede)
*İşi varken ekonomik kriz veya başka nedenlerle işini kaybedenler (işzede)
*Göz kırptığı makama gelemeyenler (makamzede)
*Devletten bir türlü ihale alamayan esnaf, tüccar veya firma (ihalezede)
*Devletten ilan alamayan gazete(ilanzede)
*Çocuğu LGS veya üniversite sınavına gireceği yıl sınav sistemindeki belirsizlik ve değişiklikten etkilenen anne ve babalar (sınavzede)
*Çocuğu üniversite olduğu halde iş bulamayıp işsiz kalan çocuk ve ebeveyni (işsizzede)
*Emeklilikte yaşa takılan(EYT) emekçiler (Emeklizede)
*Af çıkmasını bekleyen kader(!) mahkumları(kaderzede)
*Erdoğan düşmanları (Erdoğanzede) Burada bir mağduriyet görünmese de sevenleri kadar nefret edenleri de olduğu için Erdoğan düşmanlığı üzerinden kurulacak bir partinin başarılı olma şansı yüksektir.
*Bir partisi varken ve o partide etkili bir görevde iken herhangi bir nedenle partisinden uzaklaştırılan veya çekip gidenler (trenzede)

Bu saydıklarımı tek kişiden ibaret sanmayalım. Çoğu kalabalık bir ordu gibiler. Gördüğünüz gibi kurulacak bir partinin tabanı hazır. Yeter ki bunları yanlarına çekebilecek bir parti kurulsun ve bunlara hitap edebilsin. İlk seçimde iktidar garantisi veriyorum.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde