Ana içeriğe atla

Oruç Adam *


Ben ramazan başlıyor, on beş-on altı saati aşan bu uzun günlerde nasıl oruç tutacağım, acaba zorlanır mıyım psikolojisini yaşadığım bir ortamda Kocaeli Gölcükte 52 yaşında market çalıştıran Osman Ay isimli esnafın gazetelere yansıyan haberi gözüme ilişince kendimden utandım.  Haberi okumayanlar için kısaca değineyim. Osman Bey, oruç tutulması haram olan Ramazan Bayramının birinci ve Kurban Bayramının dört günü hariç yılın 360 gününü oruçlu geçiriyormuş. Önceleri sadece recep, şaban ve ramazan aylarında üç aylar orucunu tutan Osman Bey, sağlığında herhangi bir sıkıntı görmeyince bu ibadeti yılın diğer günlerine de taşımış ve bu kesintisiz orucunu da 31 yıldır devam ettiriyormuş.

Oruç tutarken zaman zaman zorlandığını fakat hiç sağlık problemi yaşamadığını, oruç tutmayı herkese tavsiye ettiğini, orucu Allah için tuttuğunu, uzun ve sıcak günlerde Allah’ın bir kolaylık verdiğini söylüyor Oruç adam. Oruç adam diyorum. Çünkü marketin önünden geçenlerin “Oruç tutan abi sen misin” deyip şaşırıyorlarmış. Kim şaşırmaz ki! Dile kolay 31 yıldır oruç tutuyor. Orucun kendisi olup çıkmış. Bu arada oruç tutan insanlara tavsiyelerde bulunmayı da ihmal etmiyor Osman Bey: “Ben her zaman insanın kendi doktorunun, diyetisyeninin kendisi olacağını söylerim. Çünkü Rabbim insana taşıyamayacağı bir yük yüklemiyor. Peygamber Efendimiz, ‘Oruç tutun, sıhhat bulun’ diyor. İnsanın vücudunun  zekatı da oruçtur. Ben hep insanlara nefsinizi köreltecek kadar yemek yemeyin, aşırıya kaçmayın diyorum.”

Hayatı oruç olan Osman Bey’i burada konu edinmemin sebebi Osman Bey’in örnek alınması değil. Kimseye de tavsiye etmem ama tebrik edemeden de geçemiyorum. Nefsini köreltmiş iyice. Her kişi yapamaz bunu. Hele ramazan orucu dışında oruç tutmak daha bir zor olsa gerek. Kendim böyle tüm yılı oruçlu olarak geçiremediğim gibi başkasının da tutmasını istemem. Zira dinimizde böyle bir uygulama yok. Peygamberimiz bile üç aylarda oruç tutmayı sıklaştırmakla birlikte ramazan orucu dışında bazı günler diğer insanlar gibi yiyip içmiş. Bir diğer uygulama ise Hz Davut peygamberin orucudur ki “Savm-ı Davut” diye geçer. O da gün aşırı oruç tutar; bir gün oruç tutar, diğer gün tutmazmış. Yani yılın altı ayını oruçlu geçirirmiş. Osman Bey maşallah kimseye nasip olmayacak şekilde bir rekora koşuyor. Herhalde kendi rekorunu kendi egale eder. Öyle zannediyorum türünün son örneğidir. Ne diyeyim Allah Osman Bey’e güç-kuvvet, sıhhat versin.


Gelelim bana. Bu yazımda Osman Bey’i konu edinmemin sebebi daha oruç gelmeden nefsimin “Ramazan! Oruç yaklaşıyor, günler de çok uzun, nasıl tutacaksın? Zorlanmayacak mısın” şeklinde bana vesvese vermesi. Osman Bey’i görünce “Toru topu bir ay oruç tutacaksın, daha başlamadan kendini yiyip bitiriyorsun. Bak Osman Bey’e tüm yılı oruca hasretmiş. Üstelik senden de 4 yaş küçük. Büyüklüğünden utan. Bir Osman Bey’e bak, bir de kendine. Senin tuttuğun orucun Osman Bey’in tutuğunun yanında esemesi mi olur” dedim ve kendimi ramazan orucu tutmaya motive ettim. Zaten bendeki psikolojik bir durumdu. Her ramazan geldiğinde memurların pazartesi sendromu yaşadığı gibi oruç başlarken ben de yaşarım. Oruç tutmaya başlayınca nefsimin gözümde büyüttüğü kadar değilmiş diyorum.

Bize daha doğrusu bana oruca başlamak ilk başlarda zor ve güç gibi gelse de Osman Bey’e de herhalde oruç tutmadığı o beş gün zor geliyordur. Nasıl geçecek bu beş gün diye kara kara düşünüyordur. Okuduğum kadarıyla Osman Bey durumundan memnun. Öyle zannediyorum hanımı da bu durumdan çok memnundur. Çünkü kahvaltı ve öğle yemeği derdi yok.



* 11/05/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

  1. Rabb'im bir kolaylığını mutlaka veriyor. Kaldı ki seneye Ramazan-ı Şerife çıkmaya senedimiz mi var? Eğer Ramazan'a erişmişsem mutlaka orucumu tutarım. Allah hepimizin oruçlarını kabul etsin inşallah. Hayırlı Ramazanlar.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde