Kocakarı ile Ömer
hikâyesini bilmeyenimiz yoktur. Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, bu hikâyeyi,
şairliğini konuşturarak güzel bir şekilde işler. Okumayanlara öneririm. Burada
kısaca bu hikâyeden bahsetmek istiyorum:
“Hz Ömer, herkesin
derin bir uykuya daldığı, mışıl mışıl uyuduğu soğuk bir gecede, şehri kolaçan
etmek için çıkar. Her evin önüne gelerek içeriden ses gelip gelmediğini dinler.
Bir müddet sonra gece karanlığında yanına gelen Hz Abbas ile beraber evleri tek
tek kontrol eder. Şehrin çıkışında bir çadıra gözleri ilişir. Çadırın dışında
biraz bekleyip ses seda var mı kontrol ederler. İçeriden ağlama seslerini duyan
Hz Ömer, içeriye girerek “Çocukların niçin ağladığını, ocakta ne olup
olmadığını sorar. Ocak başındaki yaşlı kadın “Çocukların açlıktan
ağladığını, ocakta bir şey olmadığını, yemek pişti pişecek diyerek çocukları
oyaladığını söyler. Anlatılanlardan kadının kimi kimsesi ve yiyecekleri hiçbir
şeylerin olmadığını, yetimlerle bir başına kaldığını öğrenen Ömer, “Bu durumu
halifeye niçin arz etmediğini” sorar. Kadın “Dilerim ki o Halife Ömer daha
dünyada iken bulsun ahirette de elim yakasından kopmasın" der. Edilen
beddua karşısında şok geçiren Hz Ömer, “Teyze, Ömer’e niye beddua ediyorsun? Bu
işte onun ne günahı var” deyince kadın: “Ben şu ihtiyar halimle iki günden beri
gece gündüz demeyip yetim avuturken o nasıl rahat yatağında uyuyabilir? O,
Müslümanların reisi, baş bekçisi değil mi? Bizler evvela Allah'a sonra da onun
eline emanetiz. Gelip de benim halimi nasıl sormaz? Müslümanların reisi olmayı
böyle kolay mı sanıyor?" deyince Ömer: “Doğru söylüyorsun; ama zavallı
Halife'nin işi bir iki değil ki. Kim bilir başını kaşıyacak kadar bile boş
zamanı yoktur. Hem sen gidip derdini anlatmadıktan sonra o senin halini bilmez
ki…” der. Kadın “Mademki dertlilerin derdini zamanında haber alıp çaresine
koşmayacaktı, zamanında Halife olmayı, Müslümanların başına geçmeyi niçin kabul
etti? Böyle çürük bir mazereti hiç dinler miyim ben? Zavallının işi çokmuş!”
der.
Hz Ömer tek kelime
etmeden gecenin karanlığında hazineye gelir. Bir un çuvalını sırtına yüklenir,
yağ tenekesini de Abbas’a verir. Yolda giderken Ömer, Abbas’a: “Ya vakti ile
Hilafeti yüklenmemeliydim. Yüklendiğime göre idarem altındaki tek tek her
ferdin huzur ve emniyetini düşünmek zorundayım. Dicle kenarında otlayan bir
koyunu kurt kapsa, ilahi adalet onu Ömer'den sorar. Şu yaşlı kadın ve avuttuğu
yavrular kimsesiz kalır; sorumlusu Ömer'dir. Bakımsızlık ve sefaletten bir ev
çökse vebali Ömer'in omuzlarındadır. Talihsizlik neticesinde yere bir tek damla
kan aksa, o kan damlası coşkun bir derya olup dalgaları ile Ömer'i yutar.
Kırgın gönüllerin öfke şimşekleri Ömer'in başına boşalır. Bütün matemlerin gözü
göze göstermez, dumanlarında boğulacak olan da Ömer'den başkası değildir”
şeklinde dertlenir.
Hızlı bir şekilde
çadıra geri gelir. Tencereye önce yağı, ardından unu dökerek yemek yapmaya
başlar. Bu arada sönmeye yüz tutmuş ateşi de üfleyerek yakar. Yemek piştikten
sonra yetim çocukları elleriyle doyurur. Tüm bunları seyreden kadın “Dilerim ki
yüce Allah tez elden seni Hz. Ömer'in Halifelik makamına oturtsun. Oraya
Ömer'den çok sen yakışırsın” der. Çünkü kendisine yardım edenin Ömer olduğunu
bilmiyor. Halife ayrılırken “Yarın makama gelerek kendisine maaş bağlatacağını
söyler. Kadın gelir, kendisine ilk maaşı verilir. Kadın, halifenin Ömer
olduğunu anlar. Affettin mi Ömer’i, beddualarını geri alıyor musun deyince
kadın, hiç istifini bozmadan: "İşte böyle göster adaletini eline bakan
bütün Müslümanlara karşı" cevabını verir.“
Niyetim, kocakarı ile Ömer arasında cereyan eden hikâyeye kısaca değinip sadede gelmekti. Günümüzde amme adına iş yapan, bir cemaat ve tarikatın başında olan, ülkeyi yöneten veya ülkeyi yönetmeye aday olan kim olursa olsun, her birinin, başında olduğu kitleye karşı sorumlulukları vardır. Cemaat, tarikat, ana muhalefet, STK'ların kendi üye, bağlı ve sempatizanlarına karşı sınırlı sorumlulukları varken ülkeyi yönetenlerin sorumlulukları ise daha büyüktür. Hemen hemen her alanı kapsar.
Bir cemaat veya
tarikat mensubunun yaptığı olumsuz bir hareket eleştirilince birileri
"Efendim, Bu yapılanları efendi hazretleri onaylamaz. Haberi olsa müdahale
eder" der. Ülkede bir şeyler düzgün gitmez, halk bazı durumlardan hoşnut
olmaz veya iktidarı yöneten partinin teşkilatlarında bir sıkıntı olur ya da
devlet başkanının, birlikte çalıştığı ekibiyle ilgili tasvip edilmeyen yönler
var. Bu ve benzeri durumları eleştirirsen yine birileri "Efendim, liderin
bu durumlardan haberi yok, lidere iletilmiyor. Liderin etrafı çar çakal ve
menfaatçiler tarafından kuşatılmış durumda. Başkan bunları bilse müdahale eder"
der. Genelde duyduğumuz mazeretler bunlar. Bu mazeretler doğru da olabilir.
Gerçekten liderden saklanıyordur.
Olumsuzlukların
liderden saklanması, liderin sorumluluğunu kaldırıp lider masum olur mu? Bence
liderin sorumluluğu bitmediği gibi bu durum aynı zamanda zaaf göstergesidir.
Lider ya da devlet başkanı, ülkede ne olup bitiyor, insanların durumu ne, ne
tür sıkıntıları var, her konudan haberdar olmak ve bunları çözmekle yükümlüdür.
İşi çokmuş, hangi işe yetişecekmiş, derdini anlatmayana devlet başkanı ne yapacakmış
gibi şeylerin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Zira bu konuda hiçbir mazeret
kabul edilmez. Çünkü kocakarı ile Hz Ömer arasında geçen hikâye, devlet
başkanlığı yapanların kulağına küpe olmalıdır. Madem her şeyden haberi
olmayacak, çoğu şeye yetişemeyecekse kocakarının Ömer'e dediği gibi o zaman
niye devlet başkanı oldu? Devlet başkanlığının kolay olduğunu kim söyledi?
Ekibi kendisine birçok şeyi haber vermiyor, gizliyorsa o zaman o ekibi yanında
niçin tutuyor? Niçin güvenilir ve ehil bir ekiple yoluna devam etmiyor?
Bir lideri batıran kendisinden faydalanan çevresi olur.
Devlet başkanlığı,
başlı başına sorumluluk isteyen bir makamdır. Ömer'in dediği gibi "Kenarı
Dicle'de bir kurt aşırsa koyunu/Gelir de adli ilahi sorar Ömer'den onu". Düşünün
ki laftan ve sözden anlamayan, vahşi kurdun kaptığı koyun bile devlet
başkanından sorulacaksa, varın öbür tarafı siz düşünün. O zaman ülkeyi yöneten
devlet başkanının, bir şeylerden haberi olmama gibi bir lüksü olamaz. Her
şeyden haberi olacak, olaylara yerinde ve zamanında müdahale edip sorunlara
çözüm bulacak. Önce etrafına, sonra ülkeye hâkim olacak. Eli her yere uzanacak.
Yoksa bu dünyada gözden düşüp kaybeden olduğu gibi öbür dünyada da hesabı ağır
olur.
Var mı şimdi Hz. Ömer gibisi. Onun gibi adaletlisi. Şimdi baştakiler Cumhurbaşkanı hariç sorumluluk için başa geçiyorlar. Sadece çıkar ve menfaat. Allah Hz. Ömer gibilerini başımıza taç eylesin. Onun gibileri başımızdan eksik etmesin.
YanıtlaSilAmin. Devlet başkanı olmak zor. Etrafındaki menfaat şebekesini de görmek zorunda. Görmüyorsa sorun var demektir.
SilSorun var. Ama işin kötüsü görmediğini bilmiyor. Gördüğünü zannediyor. Sorun var da çözümü bilinmiyor.
YanıtlaSilGörmediğini biliyorum. Fakat tamamen görmüyor ve bilmiyor değil. Çünkü konuşmasının satır aralarında sorunlara parmak basıyor. Brlki de eli yetişmiyor. O zaman aksayan yerlere güvendiklerini getirmeli ve onlara sorumluluk vermeli. Üzerine çok yük ve sorumluluk almamalı.
YanıtlaSil