Ana içeriğe atla

Golan Tepeleri ve Koltuk

Başlığa bak hizaya gel! Ne alakası var Golan Tepesi ile koltuğun? Alaka kurmak zor görünüyor. Ama ben deneyeceğim. Biliyorsunuz, bir şeyi daha iyi anlatmak için bazen kıyasa, bazen teşbihe başvururuz. Bazısı cuk otururken bazısı da işitenlere ne alaka dedirtir. Bakalım aralarında bir bağlantı var mı? Şayet başarılı olursam bu vesileyle dünyanın en iyi kıyasçısı veya teşbihçisi olacağım.

Malumunuz Golan Tepeleri Suriye toprağıdır. Altı gün süren Arap-İsrail Savaşında İsrail tarafından 1967 yılında işgal edilmiş, 1981 yılında da yine İsrail bu toprakları ilhak ettiğini açıklamıştır. ABD başkanı 25 Mart 2019 günü "Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğini resmen imzaladı. Yani bu topraklar senindir, dilediğin gibi kullan dedi. Dünya "Ama bu haksızlık, hak gasbıdır. Bu topraklar Suriye'nin toprağı" dese de durum aynen böyle. Ne ABD ne de şımarık çocuğu İsrail yükselen seslere kulak kabartmaz. İşgalci denmesinden de gocunmaz. Çünkü yaşam ve gelecekleri işgal üzerine kurulu. En fazla sesini çıkarması ve savaş ilanı sayması gereken toprağın esas sahibi Suriye'nin sesini çıkaracak takadi yok. Çünkü bir iç savaşla cebelleşiyor yıllardır. Bırakın Golan Tepelerini geriye kalan mevcut toprağını koruyabilse yeter. O zaman geriye İsrail'in 67'de işgal ettiği Golan Tepelerini tepe tepe kullanması kalıyor.

Anlayacağımız Golan Tepeleri Suriye'nindi. İsrail işgal etti. 67'den beri elinde tuttuğu bu toprakları üzerine vazife olmayan ABD, "Bu topraklar senin, haydi dilediğin gibi kullan" diyerek İsrail'e yeni bir lütuf bahşetti.

Şimdi gelelim koltuk meselesine. Malumunuz 2014 yılında çıkarılan bir kanunla Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde görev yapan milli eğitim müdürleri, milli eğitim müdür yardımcıları "Eğitim uzmanı" ünvanıyla görevlerinden el çektirildi. Yerlerine yenileri görevlendirildi. Ardından okullarda okul müdürü, müdür başyardımcı ve müdür yardımcısı olarak görev yapanlardan görevinde dört yılını dolduranların yöneticilik görevi yine kanun marifetiyle sona erdirildi. Gerekçe, okul yöneticilikleri öğretmenin adli görevi olmaması. Yeni atanan milli eğitim müdürleri ve beraberinde iki şube müdürü eliyle dört yılını dolduran okul yöneticileri geriye dönük objektiflikten uzak değerlendirmeye tabi tutuldu. Çoğu yönetici sınıfı geçemedi. Boşalan koltuklara mülakat yoluyla yeni yöneticiler seçildi ve okullara bir plan çerçevesinde görevlendirildi.

Binlerce okul yöneticisinin kellesini alan ve yenilere koltuk açan görevlendirme milli eğitim müdürleri, görevlerini kusursuz ve layıkıyla yapmalarının sonucunda görevlerine asaleten atanarak ödüllendirildiler. Yani koltukları sağlamlaştırıldı.

Dört yıl önce binlerce yöneticinin koltuğundan edilerek yerine mülakat yoluyla gelen yöneticiler de okullarda 4.yılını doldurdu. Hatta 5.yıla sarktılar. İşte bu yöneticiler şimdi okullarında ikinci dört yıl veya başka okullarda dört yıl daha görevlendirilmek üzere yeniden yöneticiliğe başvurdular. Çoğu okulunda kalacak görünüyor. Çünkü yerini tercih edenlere ilave dört puan veriliyor.

Şimdi gelelim sadede... Golan Tepelerinin İsrail'e verilmesiyle 2014 yılında okul yöneticilerinin yerinden edilerek boşalan koltuklara kritersiz yönetici seçilmesi arasında fark var mı? Sizi bilmem ama bana göre fark yok. Her ikisinde de hak ihlali var. Birinde İsrail'in olmayan toprağı ABD, İsrail'e veriyor. Öbüründe sınavla gelmiş ve hak etmiş, haklarında ihlal ve ihmalden soruşturma açılmamış kişilerin elinden koltukları alınarak sınava girmemiş başkalarına veriliyor. Bu iki olayın tek farkı İsrail savaşarak kanla almış, diğeri ise kanun marifetiyle kansız olmuş.

Çok insafsız bir benzetme olmuş, sapla samanı karıştırmışsın, okul yöneticilerini sömürgeci ve işgalci İsrail'e benzetmişsin diyebilirsiniz. Saygı duyarım. Fakat mesele bir hak ihlali, bir yere birilerine çelme takılarak gelinmiş, birilerinin mutsuzluğu üzerine mutluluk kurulmuşsa bence arasında fark yok. Ayrıca hak ihlalinin büyüğü, küçüğü, kanlısı, kansızı olmaz. Her ikisinde de gücün yanlış kullanılması var. Biri gücüne güvenerek bu işi saldırarak yapmış, diğeri kanunun arkasına sığınarak yapmış. Her ikisinde de hakkın bitinden alınıp diğerine verilmesi var. Bu iki fiili durum yasal olabilir ama asla meşru olmaz, etik ve ahlaki değildir. Düpedüz bir hak gaspıdır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde