Ana içeriğe atla

"Elimi Bırakma" Dizisi ve Aile

TRT1'de pazar akşamları yayımlanan bir dizi var. Hiç dizi izlemeyen ve takip etmeyen ben bu diziyi işlediği konu itibariyle izliyorum. Dizinin adı, Elimi Bırakma. Aileyi konu ediniyor.

Burada niyetim dizi reklamı falan değil. Konu aile olunca aileye, aile olmaya verdiğim değerden ötürü bu diziyi önemsiyorum. Dizide iş kadını babaanne rolündeki Feride Hanım'ın torunlar ve gelinden ibaret ailesini bir çatı altında, huzur ve mutluluk içerisinde bir arada tutmaya çalıştığı görülüyor. Aile olur da sorun olmaz mı? Feride Hanım işten ve dışarıdan kaynaklanan sorunların yanında aynı zamanda gelininin ve babaları vefat etmiş torunlarının sorunlarını kırmadan dökmeden suhuletle çözmeye çalışıyor. Sorunları bir bir çözerken para muslukları elinde olmasına rağmen başvurduğu tek yöntem iletişim yoludur. Kimin derdi varsa dinliyor, haberleri olmadan sorunları çözmeye çalışıyor. Baskı yok, cebir yok, ötekileştirme yok. Başa kakma yok. Herkesi anlamaya çalışan bir babaanne var. Cezalandırma ve suçlama yerine affetmeyi ve kazanmayı düşünen bir babaanne... Gücüne rağmen otoriter ve baskıcı değil. Herkese verdiği değerle değer ve saygı gören biri. Aileyi menfaat ve çıkara dayalı bir arada tutmayı değil; sevgiyi, saygıyı, paylaşmayı esas almaktadır. Tüm plan aileyi nasıl bir arada tutarım hesabı üzerine kurulu. Aile bireylerinden her birine gücüne göre sorumluluk verilmektedir. 

Yardımseverliğiyle de ön planda olan babaanne, büyük torununu evlendirmeye hazırlanırken torununa konaktaki bir odayı gelin odası olarak seçiyor. Şimdilerde iyice yabancısı olduğumuz bu durum takdire şayan. Evde herkese yer var. Yeter ki gönüller sığsın. Çekirdek aileyi değil, büyük aileyi hedefliyor. Torun ve müstakbel eşi biz ayrı bir ev istiyoruz demiyor. Bunun lafı bile geçmiyor. Düğün yapılacak, alışveriş için damat-gelin kendi haline bırakılmıyor, alışverişe birlikte çıkılıyor. Düğün için salona bakma yok, biz şunu şunu isteriz diyen yok. İstedikleri şatafatlı bir düğünden ziyade sade bir düğün. Onca zenginliğe rağmen özenti ve gösteriş yok.

Babaanne Feride, dizinin ilk bölümlerine göre dağılmaya yüz tutmuş, isyanlara oynayan aileyi toparlamayı, birbirine kenetlemeyi beceriyor.  Dizinin sonu nasıl olur bilemem ama şu anki görüntüsüyle bu dizi bir aile dizisi, ailecek izlenebilir. Günümüz aile yapısı iyice küçülmeye yüz tutmuş, herkes başına buyruk hareket ediyor. En ufak bir sorunda evlilikler çatırtıyor. Sorunları çözme yoluna gidilmiyor. Bir evde baba, oğul ve torunun oturması çok nadirattandır. Sanki kalmadı gibi. Koca evde karı koca bir başına kalırken çocuklar başka ev tutuyor.

Dizide işlenen aile yapısından bugün uzaklaşılmış olsa da dizi sayesinde gelin kaynana bir arada. Eski gelenekler yaşatılmaya çalışılıyor. Sorun yok mu? Var. Çözülüyor hepsi. Yeter ki çözme iradesi gösterilsin. Ev kalabalık olmasına rağmen herkes huzursuz mu? Değil. Hepsi hayatından memnun. Hasılı dizi doğru yolda. Ya biz?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde