Ana içeriğe atla

Bazen Kaybetmekte Hayır Olabilir

Bir yarışa çıkıyorsan yarışa çok iyi hazırlanacaksın. Yarışın kuralları ne ise hepsini en iyi şekilde yapacaksın. Bir taraftan yarışırken diğer taraftan yarışa hakemlik yapanların usulsüz iş ve işlem yapmasının önüne geçmek için tüm tedbiri alacaksın. Yarış günü gelip çattığında rakibinle en iyi şekilde yarışacaksın. Yarış yaparken rakip veya rakiplerine karşı centilmenliği elden bırakmayacaksın.

Yarışı yaptın. Yarışın üç türlü sonucu vardır. Ya kazanır ya kaybeder ya da berabere kalırsın. Sonucuna katlanırsın. Beraberlik halinde yeniden yarışırsın. Kazanırsan yarışın ödülü ne ise onu alırsın. Kaybedersen yarış kurallarına göre usulsüzlük varsa itirazını yapar, hak arayışına girersin. Yetkili kurullar itirazını değerlendirir. Haksızlık yapılmışsa o hak, er veya geç gelir seni bulur. İtirazın uygun görülmemişse yenilgiyi kabul eder, rakibini tebrik eder, yoluna devam edersin. Bil ki dünyanın sonu değildir. Bazen başarı yolunda kayıp sonuçları itibariyle hayır olabilir.

Yarışta sana haksızlık yapılıp yapılmadığını her kesimden halkın içine girince daha iyi anlarsın. Çünkü mağdur olup olmadığın halkın vicdanında makes bulur. Halk en iyi hakemdir: Sana haksızlık yapıldığına inanıyorsa bu yarışı kaybetmiş olmana rağmen kazanmış, halkın gözünde ve gönlünde taht kurmuş olursun. Bu mağduriyetin sana ileride galibiyet olarak dönecektir.

Kaybettiğin yarışı geri almak için kılı kırk yarar, tekeden süt çıkarmaya kalkar, elindeki bütün gücü kullanır, yenilgiyi kabule yanaşmaz isen kaybettiğin bu yarışı  belki tekrar kazanabilirsin. Bu başarı, başarı yolunda bir mağlubiyet olabilir. Burada da hakem yine halktır. Halkın arasına girilirse bu başarının bir galibiyet mi yoksa bir mağlubiyet olduğu ortaya çıkar.

Anlatmak istediğim bazen kaybetmek hatalarla yüzleşmek, bir daha aynı hataları yapmamak, kendini yenilemek ve daha güçlü gelmek için bir fırsat olabilir. Çünkü kayıp, insana kaybettiğinin değerini daha iyi anlamasına sebebiyet verebilir. Bir daha kaybetmemek için yoğurdu üfleyerek yedirir. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde