Ana içeriğe atla

"Kadının Yeri Kocasının Yanı"

Fakültede bir hocamız vardı. Ders aralarında hayata dair girişler yapar, bize altın öğütler verirdi. Bir defasında "Evleneceğiniz eşiniz kültür yapınıza uygun, değerlerinize uyan, anne ve babanızı anne ve babası bilen, aile yapınıza değer veren, uyum sağlayan, gidip gelen, evinizi evi bilen, evden biri gibi davranan kişi olmasına dikkat edin. Bir de yörenizin çocuğu olmasına özen gösterin. Yöre ne alaka dediğimizde aynı memleketten olması dedi. Niçin dediğimizde evlendikten sonra gidip gelme sorun olur, sizinkilerde çok kaldık, bizimkilerde az kaldık şeklinde anlaşmazlıklar çıkabilir demişti.

Evlenip hayata atıldıktan ve göreve başladıktan sonra hocamızın sözlerine hak verdim. Her bir cümlesinde doğruluk payı vardı gerçekten. Çalıştığım yerde farklı memleketlerden evli çiftlerin yaz tatillerinde seninkilerin yanına, yok bizimkilerin yanına gidelim tartışmaları yaptıklarına şahit oldum.
                                    *
Yine bir arkadaşım anlatmıştı. Kendi başından geçmiş. Yaz tatilinde eşinin anne ve babasının yanına misafir giderler. Ne kadar kaldılarsa kalırlar. Bu arada eşi kocasına "Ben annem ve babamla burada biraz biraz tatil yapmak istiyorum. Sen de annenin ve babanın yanına gidebilirsin, beni daha sonra şu vakit alırsın der. Kocası olur der ve kahvaltıdan sonra vedalaşıp ayrılmak ister. Kızın babası damadına "Damat, burada kalmak istersen dilediğin kadar kalabilirsin. Zira burası senin de evin. Ancak gideceksen giderken eşini de götür. Çünkü o senin karın, hayat arkadaşın. Kızımın evimde olmasından memnuniyet duyarım. Yalnız kadının yeri kocasının yanıdır. Ya birlikte burada kalın ya da birlikte buradan gidin" şeklinde nasihat eder. Babasının bu tavrını gören kızı da kocasıyla birlikte gitmek zorunda kalır.

Hem kadın için hem de erkek için aileleri önemlidir. Belli periyotlarla gidilip gelinecek. Mutlu ve üzüntülü zamanlarında yanlarında olunacak. Birbirlerinin ailelerini -tıpkı kendileri gibi- aileleri bilecek. Gereken saygı gösterilecek, hizmette ve iltifatta kusur edilmeyecek. Önemli kararlarda kapasiteleri ne olursa olsun görüşleri alınacak. Birbirlerinin anne ve babalarının evine gidip gelirlerken yabancı gibi gelip gitmeyecekler. Kendilerini o evin bir ferdi gibi bilecekler. Tüm bu işleri yaparken anca beraber, kanca beraber olacak. Başka türlü aile olunmaz. 

Yorumlar

  1. Vallahi kızın babasını tebrik ediyorum. Kız babası olarak ben aynı cümleyi söylemekten çekinirim. Kızım olmasına rağmen acaba beni yanlış anlar mı endişesi duyarım ama doğrusu kızın babasının yaptığıdır. Tabiki kızın babası o ilgiyi kurabilmiş. Keşke bizler de aynı tavrı sergileyebilsek. Ne mutlu bana kız birbirlerini o derece anlayışlı olabilenlere. Gıbta ettim doğrusu.

    YanıtlaSil
  2. Sayılarının çoğalması inşallah.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde