Ana içeriğe atla

Enkaz Edebiyatı Yapan Kaybeder

31 Mart seçimleriyle bazı büyükşehir belediyeleri nice sonra el değiştirdi. Yeni ve yeniden seçilen başkanların mazbataları kendilerine verildi. Bazı belediye başkanları sessiz sedasız görevine başlayıp yeni yerine ısınmaya çalışırken bazıları eski defterleri karıştırmak suretiyle belediye başkanlığı yapmaya hazırlanıyor. Her başkanın yoğurt yiyişi farklıdır elbet. İcraatı, konuşması farklı olabilir. 

Başkanlar şunu unutmasınlar ki aldıkları görev ilanihaye kendilerine sunulmuş birer görev değildir. Beş yıllığına verilmiş emanet makamlardır. Çalışır,  varlık gösterirlerse halk tekrar teveccüh gösterir, yeniden seçer. Çalışmayıp kavga yolunu seçerse bu halk didişmeyi sevmez. Bugünkü verdiği görevi almasını da bilir.

Göreve gelen başkan bir taraftan birikmiş sorunları çözmeye çalışırken diğer taraftan belediyenin işleyişinde aksayan yönler varsa onları giderecek. Gelir gider tablosuna bakacak. Kendine göre kısa, orta ve uzun vadeli plan yapacak. Belli kilit noktalara güvendiği insanları atayacak, personel arasında görev taksimi yapacak. Belediyenin daha önce çalıştığı işletmelere göz atacak. Belediye harcamalarında gereksiz gördüğü harcamalar varsa kesecek veya kısıntıya gidecek. Alımlarda gözle görülür bir fahişlik ve yolsuzluk tespit ederse ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunacak. Personel arasında barış ortamını sağlayacak. Mağduriyetlere yok açmayacak. Çalışanlar arasında uyumu sağlayacak iyi bir yönetim sergileyecek vs. Kısaca belediye başkanı şehri yönetmek için gereken ne ise onu yapacak.

Belediye başkanı belediye başkanlığının ötesinde enkaz edebiyatı yapar; kasa boş, yolsuzluk diz boyu. Borç zibil gibi der. Belediye talan edilmiş, birilerine peşkeş çekilmiş gibi laflar eder, bunu gördüğü her mikrofona söyler, eski yönetimin ipliğini pazara çıkarmak için her yazıyı, her ihaleyi didik didik eder, eskiye sünger çekmeyip kavga etmeyi seçerse kaybeder. Kendisi kaybettiği gibi partisine de zarar verir. Bundan da şehir kaybeder.

Eskiye sünger çeksin derken geçmişte yapılan hiçbir şeyi görmesin demek istemiyorum. Elbet bakacak edecek. Belki de suç duyurusunda bulunma yoluna gidecek, sorumlular hala belediyede ise disiplin mekanizmasını işletecek, gerekirse zimmet çıkaracak. Tüm bunlardan kendisi aynı hataya düşmemek için çaba sarf edecek. Ama öküzün altında buzağı arar, ortalığı velveleye verir, geçmişin kirli çamaşırlarını ortaya dökmek için kılı kırk yarar ise unutmasın ki bunlardan bir şey çıkmaz. Çünkü çalan çırpan, yolsuzluk yapan varsa bilsin ki minareyi çalan kılıfını hazırlamıştır. Buralardan kendisini yormanın, medyatik olmanın ve zaman kaybetmenin dışında bir şey çıkmaz. Bunlarla zaman kaybedeceğine kubbede hoş bir seda bırakacak kalıcı hizmetlere vakit ayırırsa hem kendine hem partisine hem de şehrine en iyi hizmeti yapmış olur. Beş yıl dediği uzun bir zaman değil. Bir bakmışsın göz açıp kapayıncaya kadar bitivermiştir.

Son bir şey daha söyleyeyim. Çalışmak isteyen belediye başkanını belediye meclisinde engellemeye çalışan partiler de kaybeder.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde