Ana içeriğe atla

Fazla Kıyas Bezdirir


—Babacığım! Verdiğin harçlık yetmiyor, harçlığımı artır. Çünkü kantin ateş pahası. Odama sığamıyorum. Geniş bir oda istiyorum. 
—Neyine yetmiyor verdiklerim? Sen beni eleştiriyorsun. Ben bunu hak etmedim. 
—Estağfurullah baba! Benimki bir durum tespiti.
—Ama ben senin için çok şey yaptım. Hiçbir baba benim sana yaptığımı yapmamıştır. Nankörlük yapıyorsun. Babamın bana vermediği imkanları ben sana verdim halbuki. Deden bana hiç harçlık vermezdi. Sen şimdi tek başına kaldığın odanı küçük diye beğenmiyorsun. Halbuki deden bana bir oda bile vermediği gibi bir odayı amca ve halalarınla beraber paylaştık. Birbirimizin elbiselerini giydik. Televizyon yoktu, internet yoktu, cep telefonu yoktu. Çoğu zaman tek çeşit yemek yerdik.
—İyi de bunları bana niye anlatıyorsun baba? Dedemle kendini niye kıyaslıyorsun? Dedemin elinde o kadar imkan varmış, olanı vermiş. Siz ise dedemin bıraktığının üzerine ilaveler yapmış ve bize konforlu bir hayat sunmuşsunuz. Biz de çocuklarımıza sizin bıraktığınız yerden daha fazla imkanlar sunacağız. Zamanın ruhu budur.
—Geçmişi anlattım ki benim değerimi  daha iyi anlayasın. Nereden nereye getirdim sizi.
—Bence kendini dedemle kıyaslayacağına bugün başka babalar ne yapıyor, evlatlarına ne gibi imkanlar sunuyorlar? Hatta bu ülkedeki babaların dün ve bugün yaptıklarını bırakıp başka ülkelerdeki babalar evlatları için neler yapıyor, onlara bakmak gerekmez mi? Sonra dedemin ömrü ne kadardı ki bir şeyler sunsun. Maşallah sen dedeme göre daha dirayetli ve uzun ömürlüsün. Allah dedeme rahmet, sana da uzun ömürler versin, ailemize daha fazla imkanlar sunmayı nasip etsin. Bence kendini dedemin yapamadıklarıyla kıyaslama. Bu durumda dedemin kemikleri sızlar.
—Kıyaslamazsam görmüyorsun ama...
—Görüyorum babacığım, görmez olur muyum? Bugün nasıl daha iyi olabiliriz diye çalışmak lazım. Çünkü dün, dünde kaldı. Geçmişten günümüze gelmek ve bugüne dair yeni şeyler söylemek lazım. 
—Sen beni anlamıyorsun evlat!
—Ben seni iyi anlıyorum baba! Ama bıktım dedemle kendini kıyaslamandan. Temcit pilavı gibi deden şunu yapmadı, bunu ben yaptım diyerek yaptıklarını başıma kakmandan bıktım. Bırakıver artık dedemi. Bırak gariban mezarında rahat uyusun. Çünkü o artık bir mevtadır. Hep kıyas yaptığını görünce içimden keşke yapmasaydın diyorum zaman zaman.  Çünkü fazla kıyas insanı bezdirir. Sonra sen, öğretmenlerimiz, anne ve babalar başkasıyla kıyaslamanın iyi olmadığını bize anlatmıyor muydunuz? Birkaç yıldır ne oldu da durmadan kıyas yapıyorsun? Bizim için başka yapacak bir şeyin yoksa çekil köşene, otur, biz yapalım. Senden aldığımız  bayrağı zirveye taşıyalım. Yeter ki bize güven. Ama artık kıyas istemiyorum.
—Son sözün bu mu?
—Bu baba, kusura bakma. Ben seni çok sevdim, hem de hiç kimsenin sevmediği kadar. Hala da sevmeye devam ediyorum. Ama işi tadında bırakalım diyorum. Çünkü yaptığın her şeyi görüyorum. Görmedi sanma. Senden istediğim dünü yaşamayı bırakalım, önümüze bakalım. 

Yorumlar

  1. Ne diyelim evlat haklı. Haklı söze hacı emmin ne desin. Kıymetli dostum seni de tebrik ederim. Güzel yazıyorsun bu tür yazıları. Bizler de evlerimizde keyifle okuyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sen de haklısın Ramazan Hocam. Allah razı olsun güzel teveccühlerin için. Benim için moral okuyor. Keşke böyle şeyler olmasa da başka konuları ele alsak...

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde