Ana içeriğe atla

Belediyeciler Öbür Dünyada Hesabı Zor Verirler *


İstanbul Kartal'da 8 katlı bir bina çöktü. İçerisinde 43 vatandaşın olduğu sanılan binanın enkazından 21 ceset çıkarıldı, 14 vatandaş da yaralı. Ölenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Allah beterinden korusun. Bizleri böyle afetlerle imtihan etmesin.

Burada kullandığım afet kelimesinden doğal afet anlamayalım; bu, Allah'ın kaderidir demeyelim. Çünkü bu olan bir intihardır. Kendi elimizle yapıp ettiğimiz, geliyorum diyen, kendi kendimizi ölüme davetiye çağırdığımız ve kendimizle beraber başka canları da ölüme gönderdiğimiz kasten adam öldürmedir. Bunun başka lamı cimi yoktur. 

Yıkılan bina kaç yıllık bilmiyorum. Ama görsel medyanın verdiği haberden binanın üç katının kaçak olduğunu öğrendik. Zamanında 5 kata ruhsat verilen binaya izinsiz üç kat daha ilave yapılmış. Burada suçlu kim? Şimdilik 21, daha başkalarına da mezar olacak bu katliamın katilleri kimler? Çünkü burada tek katil yok. Para hırsından binasının üzerine üç kat daha çıkan mülk sahibi katil midir? Evet katildir. Malzemeden çalan müteahhit katil midir? Evet, katildir. Kaçak bina yapımına izin veren veya görmezden gelen belediye yetkilileri katil midir? Evet, katildir. Denetimle görevli inşaat, mimar, mühendis her kim ise doğru dürüst görevini yapmamışsa bunlar katil midir? Evet katildir. Demirden, çimentodan, malzemeden vs çalarak binayı ucuza mal etmeye çalışanlar katil midir? Evet katildirler. Bu işte daha adını saymadığım katiller de çıkar. Çünkü bu işe sebep olan kim var ise benim nazarımda katildir.

Hangi katilin suçu daha büyük derseniz kaçak yapılaşmayı önlemekle görevli belediye yetkililerinin suçu daha büyük derim. Çünkü belediye isterse kaçak yapılaşmaya, kaçak kat çıkmaya göz açtırmaz. Küçük bir ihmalin sonucunda ölüm ve ölümlere sebebiyet verenler bu işin vebalinden bu dünyada kurtulabilirler ama aynı şeyi öbür dünya için aklıma bile getirmek istemiyorum. Zira öbür dünyadan kaçış yoktur. Her ihmal, her kasıt önümüze gelip adil bir şekilde yargılanacağız. Bu yıkılan binanın sorumluları zincirleme sorumlu olacak ve hak ettiği cezaya çarptırılacaklar. İşte burada belediyecilerin işi zor görünüyor. Rabbim bilir ama kurtuluşları yok. Kolay kolay hesap veremezler orada. Çünkü orada mazeret, gerekçe, bahane fayda etmeyecektir. Torpil zaten sökmez. Bundan dolayı belediyeci olmayı hiç istemedim. Çünkü sorumluluğu çok belediyenin.

Herkes sorumluluğuna göre orada hesap verecek. Belediyeci değilim ama işini, görevini tam yapmayan, sorumluluğunun gereğini yerine getirmeyen belediyeciler adına üzgünüm. 

*13/02/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde