Ana içeriğe atla

Bazı Yaramaz Öğrenciler Hayra Sebep Olabiliyor


Eskiden okullarımızda, mahallemizde, ilçe ve illerimizde yabancı uyruklulara rastlamak pek mümkün değildi. Varsa da metropol diyebileceğimiz Ankara, İstanbul, İzmir gibi yerlerde bulunurdu. Ya şimdi? Son yıllarda ülkemizde ikamet eden bu tür yabancı uyrukluların sayısında epey bir artış var. Misafir değil, turist değil bunlar. Gitmemek üzere aramıza yerleşmişler sanki! 

Suriyeli mültecilerden bahsetmiyorum. Çünkü ülkemizde sadece Suriyeliler yok. Çoğunluk Suriyeli olmakla birlikte içlerinde Alman'ı, İsrailli, Afgan'ı, Etiyopyalı, Somalili var. Çocukları da bizim çocuklar gibi okullarımızda okuyor. Hepsi de tıpkı bizim çocuklar gibi Türkçe konuşuyorlar. İçlerinde bizim çocuklara uyum sağlayanları var, uyum sağlayamayanları da. Yaramaz olanları da var, tıpkı bizim çocukların içinde olduğu gibi. Başarısız olanları var, başarılı olanları da. Takdir alanları bile var. Hasılı ülkemiz küçük bir dünya oldu. Yetmiş iki milletten insan var desem abartmış olmam.

Yabancı uyrukluların içinde problemlileri yok mu? Olmaz olur mu? Tıpkı bizim çocukların içinden çıktığı gibi onların içinden de sorun olanları çıkabiliyor. Dersine giren öğretmenlere illallah dedirtebiliyor.

Bir ortaokulda görev yapan bir öğretmen anlattı: Bir sınıfa haftada 6-7 saat derse giriyor öğretmen. Sınıfında Filistinlilere kök söktüren, hayatı zindan ettiren, terör devletine mensup bir öğrencisi var. Kolay kolay ders işlettirmiyormuş sınıfta. Diğer öğrencilerle de arasında sorun çok oluyormuş. Annesini sık sık okula çağırıp durumu anlatıyorlar. Ama annesinin kızından beter olduğu ortaya çıkıyor. Çocuktan birileri, birileri de çocuktan şikayetçi olmak üzere bir teneffüs olmasa diğerinde kah öğretmen odasına kah okul idaresine girip girip çıkıyorlar. Öğretmen bu çocuktan dolayı kaç defa sınıfı terk etmek zorunda kalır.

Nihayet I.kanaat dönemi sona erer. Öğretmen 15 gün de olsa rahat bir nefes alır. Ama sayılı günler çabuk geçer. Tatil biter, II.dönem ders başı yapar. Ama çocuk yok sınıfında. Öğretmen de bir sevinç bir sevinç! Hayret ki hayret! Pek devamsızlık yapmayan çocuk ikinci gün de derse gelmez. Üçüncü günü de yok çocuk. O gün yapılan öğretmenler kurulu toplantısında müdür yardımcısı, okulca meşhur olan bu öğrencinin ailesi, başka bir ile yerleşmeye karar verdiği için çocuklarının kaydını aldıklarını açıklayınca tüm dertlerinden kurtulmuşçasına derin bir oh çeker öğretmen. Çünkü sevincine diyecek yoktur, rahat bir ders işleyecektir artık.

Öğretmen, çocuktan kurtulmayı elimin gözümün sadakası olsun diyerek kendi elleriyle yaptığı keki tüm meslektaşlarına ikram eder. El emeği, göz nuru keki tüm öğretmenler afiyetle yer.

Bu öğrencide olduğu gibi bazı yaramaz öğrencilerin bu yaramazlıkları bazen hayra sebebiyet verebiliyor. Çünkü kek ikramında yaramaz öğrencinin de payı var. Öğrenci yaramaz olmasaydı öğretmenler tam acıktıkları bir zamanda keki nereden görebileceklerdi? En azından gidişlerinde, öğretmenine kek yaptırabiliyor ve sayesinde yedikleri kekle diğer öğretmenler de bayram edebiliyor.

Her şerde bir hayır var dedikleri böyle bir şey olsa gerek. Darısı diğer yaramaz öğrencilerin başına!

Öğretmenin eline sağlık!



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde