Ana içeriğe atla

"Savaş Kaçkını Suriyeliler!"


Ülkelerinde çıkan savaş dolayısıyla ülkelerinden kaçıp gelen 4 milyon Suriyeli ile 2011 yılından beri bir ve beraber yaşıyoruz. Okullarda, mahallemizde, 81 il ve ilçemizde, çarşı pazarda Suriye uyruklu birini görmek mümkün. Kimi kendi işyerini açmış, kimi sanayi vb. yerlerde işçi olarak çalışıyor. Kimi de dileniyor. Çoğunluğu mülteci olmakla beraber bir kısmı Türk vatandaşlığına geçmiş durumda. Biz koca koca evlerde 2-3 kişi hayatımıza devam ederken Suriyeliler daha küçük evlerde 15-20 kişi birlikte kalıyorlar.

6.sınıfta okuyan Suriyeli bir kız öğrenci, "Öğretmenim, dersinize çalışamadım. Çünkü evde çalışacak yer yok. 18 kişiyiz evde. Bugünkü dersimize bakabilmek için de banyoda ders çalıştım" dedi. Üzüldüm durumuna.

Burada niyetim 7 yıldır aramızda zorunlu ikamet eden Suriyelileri savunmak ya da onları eleştirmek değil. Katılır veya katılmazsınız, bir durum tespiti yapmaktır. Yani anlamaya çalışmak. Çünkü günümüzde eleştirmenin ötesinde maalesef bir durum tespiti yapmıyoruz. Ağzını açan "Bunlar var ya bunlar! Savaş Kaçkını bunlar. Vatan hainliği yaptıkları. İnsan savaş var diye ülkesini bırakır gelir mi? Ülkesine hayrı olmayanın bize hayrı olur mu? Üstelik ülkemizde bizden rahatlar, gülüp oynuyorlar. Sanki bu ülkenin öz evlatları! Devlet koruyor, bunlara para veriyor, hastanelerde öncelikliler, muayene ve ilaç parası vermiyorlar. Durmadan çocuk doğuruyorlar..." diyor. Daha başka neler deniyor neler! Söylenen bu şeylerde doğruluk payı olabilir. Ama gördüğüm eleştirmekten ve ayıplamaktan öte bir şey yapmıyoruz. Kınadığımız Suriyelilerin çoğu çatır çatır bizim dilimizi öğrenmiş ve içimizde yaşamak suretiyle yaşam mücadelesi veriyor. İçlerinde öyle öğrenciler var ki tıpkı bizim öğrenciler gibi takdir alabiliyor. 

Bizimle birlikte yaşayan bu Suriyeliler vatan haini mi? Vatanlarını satıp buraya mı geldiler? Bu soruya cevap vermeden önce Suriye savaşına bir bakalım. Suriye herhangi bir ülkeye karşı mı savaşıyor ya da bir ülke Suriye'ye mi saldırdı? Eğer böyleyse içimizdeki Suriyeliler kendi ülkelerine saldıran ülkeye karşı savaşmayıp bizim ülkemize geldikleri için bunlar vatan haini ve savaş kaçkınıdırlar. Hepimiz biliyoruz ki Suriye'ye dışarıdan bir saldırı yok. Dünyanın en azılı emperyalist devletleri Suriye üzerinden kirli bir savaş veriyor. ABD, Rusya, AB, İran, Suriye orada inisiyatif kapmaya çalışıyor. Yaptıkları, gövde gösterisinde kullandıkları da Suriyeli Müslümanlar. ABD'nin lehine savaşan asker Müslüman, Rusya için çarpışan hakeza Müslüman. Yani Suriye'de bir iç savaş var. Bunun adı kirli savaştır. Bu durumda Suriye'de kalanlar kimin adına savaşıyorlar? Yaptıkları, ülkelerini işgal ve saldırıdan kurtarmak mı? Hayır! Orada kalanlar halen ülkenin başında bulunan ya Esed, ya ABD, ya Rusya, ya DAEŞ adına var olma mücadelesi veriyorlar. Kim kimi öldürüyor? ABD, Rus askerini mi? Hayır! Birbirlerini öldürüyorlar. Yani Müslüman Müslüman’ı öldürüyor. Bize kaçıp sığınan Suriyeliler ülkelerinde kalsalardı kimle savaşacaklardı? Kendi kendilerine. Bu durum aynen böyle. Şimdi bu durumda siz olsanız Suriye'de kalıp savaşır mıydınız yoksa biz bu kirli savaşa alet olmayacağız deyip size sınırlarını açan bir ülkeye sığınır mıydınız? Durum aynen böyle. Önce bu durumu tespit edip bir hakkı teslim edelim.

İçimizdeki Suriyelileri eleştirirken kınarken yukarıda yaptığım tespitleri göz önünde bulundurmamızda fayda var. Bugün onların başına gelenin yarın bizim başımıza gelmeyeceğine bir garantimiz var mı? Ayıplarken ağzımızdan çıkanı kulağımız duysun. Büyük lokma yiyelim ama büyük konuşmayalım. 


Yorumlar

  1. Tesbitlerine katılıyorum ama öso ya ne demeli? Onlar vatanları için şehit oluyorlar. Çoluk çocuk yaşlı kadın ve çaresizlerin gelmesini anlarız da diğerlerini anlamakta ben de zorlanıyorum. Allah tan bizim gibi sahiplenen bir ülke var. Bizleri sahiplenen başka ülke her halde çıkmaz. Allah onların durumuna kimseyi düşürmesin vesselam...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Amin. ÖSO tam bilmiyorum ama bizim askerimize lojistik destek veriyor. Bunların da çoğu yine Türkiye'de ikamet edip burada eğitiliyor. Ki Özgür Suriye Ordusunun Suriye'de ikamet ettiği, aldığı bir yer yok. Ayrıca halihazırda Suriye"de düzenli orduya ihtiyaç var, buradaki Suriyeliler orada ayak bağı olur diye düşünüyorum.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde