Kardeşler arasında mal paylaşımı olmuş, kızlara bağdan bir
pay düşmemiş. Kız kardeşlerinin talebi üzerine iki kardeş, kendilerine düşen
bağı kız kardeşlerine hibe ederler. Gel zaman git zaman iki erkek kardeş kız
kardeşlerine verdikleri bağın kuruyan ağaçlarının bir kısmını keserek kışlık
odun ihtiyaçlarını giderme yoluna giderler. Kız kardeşleri bu durumu öğrenince
"Ağa! Hani bu bağı bize vermiştiniz, ağaçlarını niye kestiniz"
derler. Bu şekilde aralarına kırgınlık girer.
Bu durumu bana anlatan kimse kız kardeşlerine veryansın
ediyordu. Dinledikten sonra "Keşke aranıza kırgınlık girmeseydi. Ayrıca
bağın odunlarını da kardeşlerinize haber vermeden kesmeniz uygun düşmemiş"
dedim. Bana "O bağ zaten bizimdi" dedi. Tamam sizindi. Ama siz o bağı
kardeşlerinize bağışlamıştınız. Bağışlarken "Kardeşlerim, bağı size
veriyoruz ama bağın etrafında bulunan ağaçların kurumuşlarını kesip odun
yapacağız" dediniz mi dedim. Hayır dedi. O zaman bu yaptığınız doğru
olmamış, kız kardeşleriniz itiraz etmede haklı deyince "Sen kimi
tutuyorsun, onları mı yoksa beni mi" diyerek kızdı bana.
*
Gurbette görev yaparken birlikte oturup kalktığımız,
muhabbet ettiğimiz iki arkadaşın arasına yok yere bir kırgınlık girdi. Daha
doğrusu bir tanesi diğerine ait mahrem kalması gereken bir konuyu geldi bana
açtı. "Bu durumu ona söyleyelim" dedi. Kendisine, asla! Bu, ailevi
bir meseledir. Kimse ailesiyle ilgili bir konunun başka ortamlarda
konuşulmasından hoşlanmaz. Bu konuştuğumuz da burada kalsın, hiç konuşmamış
olalım dedim. Bana tamam dedikten sonra bu arkadaş gider, diğer arkadaşa:
"Biz Ramazan ile konuştuk. Mesele böyle böyle! Eşinize şu konuda bizim
eşlerimiz yardımcı olacak" der. Ailevi meselesi gündeme gelen arkadaş
haklı olarak üzülmüş, bana da konuşmuşsunuz aranızda diyerek üzüntüsünü dile
getirdi. Kendisine durumu izah ettim. Mesele böyle böyle oldu dedim.
Ardından ailevi meseleyi eşinden habersiz benim yanımda
açan arkadaşın yanına gittim. Çünkü araları açılmış ve küsmüşlerdi. İki küsün
arasında ben kalmıştım. Aralarını düzeltmeye çalışmak da bana kaldı. Zira
üzerime vazife olmasa da, ne halleri varsa görsünler demem, kendimce
arabuluculuğa soyunurum. Çünkü adı üzerinde arkadaşız. Arkadaşlar arasında
kırgınlık olmuşsa bunları tanıyan üçüncü şahıslara kendiliğinden vazife düşer.
En azından ben böyle bilirim. Arkadaşa, falan arkadaşla ilgili bana
açtığın konuda sana "Bu mesele ailevi bir konu. Asla açılmaz. Yanlış
yaparsın. Beni de bu işe karıştırma. Bu mesele de burada kapansın" demedim
mi dedim. Evet dedin dedi arkadaşım. O halde niye gidip konuyu açtın dedim.
İnsaniyet namına yaptım dedi. Madem bir insanlık yaptın, bu insanlığına niçin
beni alet ettin, bu konuda yanlış yaptın. Elan arkadaş bana kırgın, sana da
kızgın ve küs. Sizi bir araya getireyim, o arkadaşın gönlünü almalısın dedim.
Hata ettim, özür dilemeliyim, konunun bu noktaya gelebileceğini düşünemedim
diyeceği yerde "Sen niçin o arkadaşı tutuyorsun" demez mi? Onca iyi
niyetime ve olabileceği daha önceden kestirmeme /hatırlatmama ve arabulucu
rolüme rağmen "Sen niçin onu tutuyorsun" sözü beni yedi, bitirdi.
Zira sözün bittiği yerdi. Küsmedim ama hemen kendisine mesafe koydum.
*
28 Şubat süreci yaşanmış, eğitim ve öğretimde en büyük
darbeyi İHL'ler nezdinde meslek liseleri yemişti. Çünkü katsayı denen bir ucube
hemen uygulamaya konmuştu. Çalıştığım İHL ve diğer İHL'lerde öğrenci kaçışı
başlamış, yeni öğrenci akışı da minimuma inecekti. Böyle bir ortamda okul
müdürü bizi topladı: "Arkadaşlar! Bayram sabahı camilere dağılalım, vaaz
ve hutbe verelim. Halk bizi ve İHL'leri seviyor, okulumuza yardım talebinde
bulunalım. Halen eğitim gördüğümüz binanın diğer katlarının da inşaatına
başlayalım" dedi. 20 kadar meslektaşımdan birkaç kişi konuştu, iyi olur,
çıkalım, yardım toplayalım dedi. Diğerleri sükut ikrardandır sadedinde sessiz
kaldı. Bunun üzerine söz aldım: Sayın hocam! İyi, güzel düşünmüşsünüz de bize
bundan sonra öğrenci akışı duracak, mevcut potansiyelimizi korusak iyi. Bu
seneden başlayacak şekilde nakil gidenlerle birlikte önümüzdeki öğretim yılında
ikili öğretimden normal öğretime geçeriz. Hatta boş sınıflarımız bile olur. Biz
bu binanın üstünü tamamlarsak karşımızda bizim binamıza göz diken okullar var,
yarın gelir, diğer binamıza çökerler. Böyle bir durumda inşaata kalkışmayı ve
bunun için para toplamayı uygun görmüyorum dedim. Bu sözlerim üzerine yardım
toplamayla ilgili oluşan olumlu hava olumsuza dönüştü. Yardım ve inşaat işi
kaldı. Müdür, siz sıcak bakmasanız da ben müftü ile görüşüp okulumuzla ilgili
yardımı toplatırım" dedi, toplantı soğuk havayla sona erdi.
Müdür bey, yaptığım konuşma üzerine bazı meslektaşlarıma
"Bu Ramazan Hoca, niçin böyle konuştu, ne oldu buna? Kendisine hiç
yakıştıramadım" demiş. Keşke bunu yüzüme karşı söyleseydi. Sonraki
günlerde bana mesafeli oldu müdürümüz.
Yaz tatilini bitirip okula dönüş yaptığımızda eski binadaki
İHL tabelasının kaldırılıp yerine Anadolu Lisesinin tabelasının çakıldığını
gördüm. Aynı bahçe içinde iki okul eğitim ve öğretim yapmaya başladı.
Size başımdan geçen sadece üç anekdot anlattım. Daha niceleri
var bu şekil. Sonucu ne olursa olsun, samimi görüşlerim doğru bile olsa/çıksa
kimse sözlerimden memnun kalmadı. Şekil A, B, C'de görüldüğü gibi.
Yorumlar
Yorum Gönder