Ana içeriğe atla

Öğretmenlerin Yaptığı Sınavların Bir Karşılığı Var mı? *


İlk, orta ve lisede -haydi üniversiteyi de ekleyelim- öğretmen ve öğretim görevlileri; adına sınav, vize, final dedikleri sınavlar yapmaktadır. Öğretmen ve öğretim görevlileri şu soruyu mu sorayım, bu soruyu mu sorayım, kaç soru sorayım şeklinde inceden inceye düşünür, soruları hazırlar, sınav tarihi geldiğinde soruları fotokopi eder, öğrencilerin önüne koyar.

Öğrenciler, tarihi daha önceden belirlenmiş dersin konularına şuradan mı çıkar, buradan mı çıkar diyerek sınav günü gelinceye kadar gecesini gündüzüne katarak çalışır. Sınav günü gelir çatar. Öğretmen/öğretim görevlisi sınavda kopya çektirmemek için gözünü dört açar, gözünden kaçırdığı kişiler kopyasını çeker, sınav bitimi sınavı iyi geçen öğrencinin keyfine diyecek yoktur. Sınavı iyi geçmeyen üniversite öğrencisi önce bütünlemeye kalır, bütünlemede de geçemezse dersi alttan alır veya mezun olmayı bir dönem geciktirir. Lise öğrencisi de sınıfı ya not ortalamasıyla, ya sorumlu, ya da bir üst sınıfa sorumlu olarak geçer. Ara dönemlerde bu dersi verir. İlkokul ve ortaokulda ise sınav puanın ne olursa olsun bir üst sınıfa geçtiğin gibi mezun da olursun.

Üniversitelerin durumu üniversiteden üniversiteye göre değişse de bir dönemde bir dersten en az bir vize, bir de final olmak üzere 2; ilk, orta ve liselerde de bir dönemde ikişer sınav yapılmaktadır.

Zorunlu eğitim 12 yıl olduğu için ilk ve ortayı bitiren öğrenci diploma almaz, bunun yerine okuduğu sınıfların aritmetik ortalaması geçme puanı olarak sınıf geçme defterine geçer. Liseyi bitirenin ise dört yılın ortalaması olarak aldığı puanlar geçme ve diploma puanı olarak defterlere yazılır.

İlk, orta ve lisede notun yüksek olması sonucu öğrenci teşekkür veya takdir alır, derslerinden biri zayıf olan, bu ödüllerden mahrum kalır. 

Ortaokulu bitiren adrese dayalı yerleşeceği zaman mahallesindeki okula öncelik puan üstünlüğüne göre merkezi olarak yerleşir.  Öğrenci, adrese dayalı sınavsız lisede okumak istemiyorsa 8.sınıfın sonunda merkezi olarak yapılan sınava girmek ve o sınavda emsallerine göre başarılı olmak zorunda. Çünkü dört yıl boyunca öğrencinin girdiği ve öğretmenin yaptığı sınavlar, verdiği proje ve performans puanları başka da bir işe yaramaz. 

Öğrenci mahalle okulunda, özel veya merkezi sınavla öğrenci alan bir lisede dört yıl boyunca öğrenim görse, bu okul kademesinde de yapılan sınavlardan alınan puanların mezun olmanın ve diploma sahibi olmanın dışında fazla bir karşılığı yoktur. Çünkü öğrenci üniversiteli olmak için lise son sınıfın sonunda merkezi olarak yapılacak olan TYT ve AYT sınavlarında emsallerine fark atmak için ter dökmek zorunda. Aldığı puana göre öğrenci istediği bir bölüme gider veya bir yıl sonra tekrar sınava girer.

Üniversitede okurken 4 veya 5 yıl boyunca dönemlik veya yıllık sınavlara girer, sınav puanlarının aritmetik ortalaması diploma puanı olur. Mezun olduktan sonra devlette bir işe girmek istiyorsa öğrenci KPSS sınavlarına girerek başarılı olmak zorunda.

Gördüğünüz gibi ilkokul 4.sınıftan, üniversiteyi bitirinceye kadar öğrenci her sınıf kademesinde sınavlara girdiği gibi okul kademelerinde de sınava giriyor. Öğrenci sınavlara hazırlanıyor, okullar sınavlar yapmak için kağıt üstüne kağıt, toner üzerine toner harcıyor. Öğrencinin aldığı puanlar öğrencinin başarısını ölçmede bir kıstas olmuyor. Başarı için merkezi sınavlarda öğrenci kendini göstermek zorunda. Adama sormazlar mı, öğrencinin sınıf ve okul kademelerinde girdiği sınavlardan aldığı puanlar, başarıda bir kıstas olmayacaksa biz bu sınavları niçin hala yapmaya devam ediyoruz? Anladığım kadarıyla okullarda öğretmenlerin verdiği puanların bir karşılığı yok. O zaman okulları, öğrencileri, öğretmenleri ve üniversiteleri sınavlarla niçin oyalıyoruz? Niçin bu sınavlar için masraf ve emek sarf ediyoruz?

Bence yapılması gereken (üniversiteyi bir tarafa bırakıyorum) okulların ve öğretmenlerin yapmak zorunda olduğu sınavlar kaldırılmalı. Yani öğretmen sınav yapmamalı, öğrenciye yazılı, proje ve performans puanı vermemeli. Öğretmenin görevi ve sorumluluğu belirlenen konu ve kazanımları öğrencilerine kazandırmak olmalı. Sınavların her türlüsü merkezi yapılmalı. İlkokulda sınav tamamen kaldırılmalı. Ortaokulun 6.7.8.sınıflarında dönemlik merkezi olarak yapılacak sınavların aritmetik ortalaması öğrencinin hem geçme, hem de liseye yerleşme puanı olmalıdır. Lise 10.11.12.sınıflarda dönemlik merkezi olarak yapılacak sınavların aritmetik ortalaması öğrencinin hem diploma, hem de üniversiteye yerleşme puanı olmalıdır. 


* 16.01.2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde