Ana içeriğe atla

Hz Abbas *


Hz Abbas'ın peygamberimizin amcası olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Kimdir Abbas? İslam'daki yeri neresidir? Nebevi tebliğde peygamberimizin yanında yer almış mıdır?

Yaptığı ticaretten dolayı maddi yönden durumu iyi olan Abbas; Kabe'nin tamirinde, hacılara yemek ve su dağıtma diyebileceğimiz rifade ve sikaye görevlerini üstlenmiş Mekke'de itibarı olan biridir. Hayatına genel hatlarıyla bir göz attığımızda Abbas, zor mücadelesinde peygamberimizin yanında pek yer almamış, karşısında da olmamıştır. Taif dönüşü müşrikler zarar vermesin diye Mutim b. Adiy'e kendisini himaye etmesi için haber gönderen peygamber Abbas'tan himaye istememiştir. Acaba niçin? Çocuklukları birlikte geçen kendisinden sadece üç yaş büyük amcasından acaba peygamberimiz niçin yardım istememiştir?  Ya da Peygamberimiz Taif dönüşü Mutim'den önce Abbas'a haber göndermiş, Abbas da kabul etmemiş veya Abbas Mekke'nin ileri gelenlerini karşısına almak istememiş olabilir mi? Peygamber dahil tüm Müslümanlar Medine'ye hicret ederken Abbas, Mekke'de müşriklerin içinde kalmaya devam etmiştir. Niçin hicret etmeyi düşünmemiştir? Hatta Bedir Savaşında müşriklerin safında yer almış ve esir düşmüştür. Fidye karşılığında serbest bırakılmıştır.

İslam tarihi kaynaklarına göre Abbas'ın esir düştüğünde Müslüman olduğu belirtilir. Abbas'ın o zaman mı yoksa daha sonra mı Müslüman olduğu tartışmalıdır. Kimine göre Bedir'de Müslüman olduktan sonra Mekke'de olup bitenleri peygamberimize ulaştırmak için Mekke'ye döndü. Kimine göre Mekke fethedilinceye kadar denge gözetmiş birisidir. Belki de güçlüden yana tavır almıştır. Yine bazı kaynaklarda Akabe biatlarında Abbas peygamberimizin yanında yer almıştır.

Abbas Müslüman olduğu halde gizli bir görevle Mekke'de kalmış olabilir. Eğer böyleyse İslam'a ve Müslümanlara en büyük hizmeti yapmıştır. Şayet gizli bir görevi yokken denge gözeterek Mekke'de kalmış ve Mekke'nin fethedileceğini anlayınca peygamberin yanında saf tutmuş ve Mekke'nin kan dökülmeden alınmasına katkıda bulunmuştur.

Burada niyetim peygamberimizin biricik amcası Hz Abbas'ı yargılamak değil. Bu, benim ne hakkım, ne de haddim. Üstelik bu konuda değerlendirmede bulunacak tarihçi de değilim. Burada Abbas'ı konu edinmemin sebebi şayet Abbas daha önce inanmamış, Mekke'nin fethedileceğini anlayınca peygamberimizin yanında yer alarak güç dengesini gözetmişse işte bu konu üzerine bir değerlendirmede bulunmak istiyorum. Farz edelim ki Abbas böyle davrandı. Peygamberimiz ne yaptı? Abbas'a Ey amca! Şu ana kadar neredeydin? Bedir, Uhut, Hendek, Hudeybiye, Hayber geçti, sen yanımda yoktun. En sıkıntılı zamanlarımda niçin benim yanımda yer almadın, geçti Bor'un pazarı mı dedi? Amcası en son da gelse ona iltifattan geri kalmadı. Onu ne kırdı, ne de ayıpladı. Çünkü peygamberimiz hep adam kazanmaya adadı ömrünü.

İnsanları kazanmak için onlara şans vermeye değmez mi? Ne dersiniz?

*31/05/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde