Ana içeriğe atla

Müslümanlığı Müslümanlardan Koru! *

*Dün haram lokma yeme konusunda caiz mi derken bugün yediği üzümün bağını sormayan,
*Dün haksızlık var, ehliyet ve liyakat gözetilmiyor, emanet ehline verilmiyor derken bugün hak edip etmediğini sorgulamadan bir koltuğa geçen, geçtiği koltukta astlarına tekme, üstlerine kuyruksallayan ve emaneti ehline vermeyen,
*Ağzından ayet-hadisi, din-imanı, doğruluk ve dürüstlüğü düşürmediği halde bunu pratiğe dökmeyen,
*Yüce İslam'ı günümüz insanının anlayacağı şekilde anlatılmasına izin vermeyen, yeni bir şey söylemeye kalkanları tekfirle itham eden, inanç ve fikir hürriyetini kısıtlayan,
*Bir taraftan karıncayı incitmekten korkarken diğer taraftan gözünü kırpmadan adam öldüren,
*Kendi menfaat ve emelleri için İslam'ı istismar eden, etrafına ve çevresine güven vermeyen, yaşantısı ve davranışlarıyla insanları İslam ve Müslümanlardan soğutan,
*Bulunduğu makam veya koltukta ülkeye hizmet edeceği yerde ülkeyi kendine hizmet edecek şekilde dizayn eden, 
*Rüşvet alıp veren, torpil ve kayırma yapan,
*Kamu malını harcarken ve imkanlarından yararlanırken kamu malı, yetim malı demeyip har vurup harman savuran,
*Nazik ve kibar olmayan, nezaket kurallarına uymayan, çevresine iyi örnek olmayan, "Rabbenâ hep bana" diyen,
*Muhatabını dinlemeden, onu anlamaya çalışmadan niyet okuyuculuğu yapan ve hakkında hüküm veren, hatasını kabul etmeyen ve özeleştiri yapmayan, savunmacı ve saldırgan bir tutum izleyen,
*Bir insanı iyice tanımadığı halde koltuğunu sağlamlaştırmak için kelle avcılığı yapan, kul hakkı yiyen, bir başkası adına tetikçilik yapan, bu işi yaparken "Ben Allah'tan korkarım" diyemeyen,
*Bir koltuğa geçtikten veya şöhret olduktan sonra çıktığı yeri unutan, eski çevresine mesafe koyan, onları görmezden gelen ve onlara tepeden bakan,
*Biri haksızlığa uğradığı zaman sesini çıkarmayarak sürece sessiz destek veren, haksızlığa ses çıkarmayan ve dilsiz şeytan olan, mağdurun yanında yer almayan ve alamayan,
*İnandığı dine yeni inananlar kazandıracağı yerde kedi-köpek gibi birbirini yok etmeye çalışan, tüm mücadelesini bunun üzere yapan ve çevresine ışık vermeyen,
*Kişi ve bireyleri görüşlerinden dolayı kınayan, onlara mahalle baskısı uygulayan, Müslüman kardeşini bizden değil diyerek cemaat veya grubunu İslam'ın önüne geçiren...

Müslümanlardan Müslümanlığı koru ya Rabbi!

Not: Sözüm gerçek Müslümanlardan dışarı!

*22/02/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde