Ana içeriğe atla

Market Dönüşü Ben *

Birkaç gün önce kahvaltılık almak için bir mandıraya gitmiştim. Kasiyer aldıklarımı üç poşete birden bir güzel koydu. Ödememi yaptım. Poşet parası vermeden evimin yolunu tutmuştum. 

Bugün zaruri ihtiyaçlarımı almak için markete ilk gidişim. Sol elimde kolumu katlayarak getirdiklerimi söyleyeyim size: Üç paket ikili peçete, içerisinde onar tane olan 2 paket kağıt mendil. Hepsi naylon ambalajlı toplam beş paket. Kasiyer poşet istiyor musun dedi, hayır dedim. Koltuğuma istiflediğim gibi ödememi yaptıktan sonra ekmek ihtiyacını gidermek için fırının yolunu tuttum. Her zaman alışveriş yaptığım fırıncıya market eşyalarıyla birlikte ekmek almak için girdim. İki ekmek aldım. Fırıncıya da poşet parası vermedim. Çünkü fırın şimdilik poşet parası almıyor.

İçinizden marketten alınan beş kalem koltuğa istiflenerek getirilir mi? Bu kadar da cimrilik olur mu? Ha bir poşet alsaydın diyebilirsiniz. Buna ister cimrilik, ister inat; ister devlete, ister çevreye destek diyebilirsiniz. Hangisini derseniz kabulümdür. Fırıncının da cimrilikte benden kalır tarafı yoktu. Çünkü al, şu poşete koy demedi.

Koltuğumda taşıdığım market eşyasını eve getirince elimdekileri almaya çalışan eşime, dur alma, önce bir fotoğrafımı çek dedim. Hanım "Bunlar bu şekilde gelir mi, gören ne der, ayıp değil mi" dedi. Niye ayıp olsun, bu durumu ben istemedim, ayıbı yapan ben miyim dedim. Poşete koydursaydım eşyayı vücuduma paralel bir şekilde aşağıya sarkıtarak taşıyacaktım. Poşetsiz ise kolumu yukarı tutarak taşıdım. Üstelik düşürmedim ve zorlanmadım. Elim üşüdükçe kazandığın 25 kuruşu hatırla Ramazan dedim. Baktım üşümüyorum. İçim de rahattı üstelik. Sevincime diyecek yoktu anlayacağınız. Bu işten sadece ben değil, aynı zamanda alacağım poşetle, vereceğim zarardan da çevreyi korumuş oldum. Ama anlamadığım bu poşet bu kadar zararlı da aldıklarımın hepsinde ambalaj olarak naylon kullanılmış. Bunlar zararlı değil mi? Bu ambalajları açtıktan sonra yırttığım ambalajı hiçbir şekilde kullanamayacağım. Bir poşete koyup çöpe atacağım. Sanırım bu konuda çelişkilerimiz var. Çünkü markete gidip raflarda naylon veya plastik ile kaplı olmayan bir ürün var mı? Bu aldıklarımızın naylon ambalajları hep çöpe gidecek, tıpkı poşetlere çöp koyup attığımız gibi. 

Bu işte samimi isek marketlerin reyonlarında teşhir edilen ürünlerin naylon ambalajlarından kurtulalım ilk önce. Şayet yiyeceklerin naylonla ambalajlanmasında sakınca yoksa acaba sorun naylon ambalajlı ürünün naylon poşete konmasında mı? Anlamadım gitti.

Not: Bu alışverişi poşete para vermeksizin hallettim. Ama mutluluğum kısa sürecek gibi. Çünkü marketten aldıklarımı taşıyarak getirdiğim poşetleri atmıyorduk. Eşim bu poşetleri çöp kutusundan çıkardığı çöp poşetlerinin üzerine geçirip bağlıyor, bu şekilde çöp kutusuna atıyorduk. Yani poşetin üzerine poşet geçiriyorduk. Ben şimdi ne yapacağım? Siz bana bir akıl verin.

* 21/01/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde