Ana içeriğe atla

Keşke Her Gün Seçim Olsa!


Davet, ziyafet, izzet ve ikramları türlü türlü gören biri, bugün önemli bir gün mü ki bu ziyafetler yapılıyor diye sorunca ziyafet sahibi, bugün bayram cevabı verir. Bunun üzerine adam keşke her gün bayram olsa der. Bu hikayeyi bilmeyenimiz yoktur. Şimdi aklıma gelmesi seçimler dolayısıyladır.

Seçimle bayramın alakasını nasıl kurdun derseniz benim için bu alakayı kurmak zor olmadı. Hepimiz biliriz ki bu ülkede ne zaman seçimler  yaklaşsa bu ülkede iktidarda olan parti kesenin ağzını açar, vatandaşa verdikçe verir. Burada güdülen amaç vatandaşa vererek biraz oy devşirmek ve iktidarda kalmayı sağlamak. Bunun halk arasındaki ve siyasetteki adı, seçim ekonomisidir. Siyasi rakipler tarafından tasvip edilmeyen bu yolu bugüne kadar izlemeyen iktidar kalmadı. Hepsi aynı yolu izledi. Hatta bu seçim ekonomisini seçim rüşveti olarak eleştiren muhalefet de bir gün iktidara geldiğinde o da aynı yolu takip etti. Bunun tek istisnası bugünkü hükümetti. 2002 yılında iktidara geldiği andan itibaren kaç seçim, önceki hükümetlerin uyguladığı seçim ekonomisini uygulamadı. Uygulamadığı gibi buna karşı olduğunu da kaç defa deklare etti. Fakat 07 Haziran 2015 seçimlerinde en fazla oyu almasına rağmen tek başına hükümeti kuramadı. Hükümet kurulamayınca 01 Kasım 2015'de seçimlerin yenilenmesine karar verildi. İşte bu seçim öncesi hükümet kaç seçimdir karşı çıktığı seçim ekonomisine sarıldı. Bunu 24 Haziran seçimleri izledi. Şimdi de mahalli seçimler öncesi bir dizi teşvikler açıklandı: Kredi kartı borcu olanların borçlarının Ziraat Bankasından çekilecek kredi ile kapatılması, sosyal yardımdan faydalanan vatandaşların elektrik giderlerinin 80 lira kadarı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından karşılanacak olması gibi. 

Kaç seçimdir ara verilen seçim ekonomisinin 2015 seçimlerinden itibaren yeniden hortlatılması bu ülkenin siyaseti için iyi olmadı, ülke için de. Keşke bu kapı açılmasaydı. Ama maalesef açıldı. Çünkü bu kapı her seçimde yeniden açılır oldu. Bir daha ne zaman, kim kapatır, bilinmez. Seçim öncesi bir dizi teşvikler veren hükümet, bu yaptığının seçim ekonomisi olduğunu kabul etmiyor. Yapılanın seçim rüşveti olduğunu söyleyenlere de yok öyle bir şey diyerek tepki göstermektedir. Hükümet bunu kabul etmese de, böyle bir niyeti olmasa da maalesef halk arasında açıklanan teşviklerin seçim ekonomisi olduğu şeklinde bir algı var. Malum bu ülkede işler algılar üzere yürüyor.

2015 yılından itibaren uygulanmakta olan bu seçim ekonomilerini görünce aklıma nedense "Keşke her gün seçim olsa" geldi," tıpkı davetler dolayısıyla “Keşke her gün bayram olsa" dendiği gibi.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde