Ana içeriğe atla

Muhtar mı Olsam Acaba? ***


Ne zaman, nerede bir koltuk boşalsa bundan iyisi can sağlığı! Sonra benden iyisini mi bulacaklar. Tam bana göre. Akşam-sabah bir kamuoyu oluşur. "Buraya mutlaka sen geleceksin. Çünkü buranın en layığı sensin derler" diyerek kendimi hazırlarım. İstediğim yer ilgi alanıma girsin veya girmesin. Kimsenin haberi olmadan gelin-güvey olurum. Bunun için yeter ki bir koltuk boşalsın. 

Göz kırpmadığım yer kalmadı desem abartmış olmam. Vekil, bakan ve yardımcısı, cumhurbaşkanı ve yardımcısı, belediye başkanı, teknik direktör, bürokrat, müdür vs hepsine hazırladım kendimi. Sonuç, hiçbir şey olamadım halihazırda. Nasip değilmiş demek ki der, bir koltuğun daha boşalmasını beklerim. Bundan da büyük zevk alıyorum. Umut dünyası ne de olsa. Belki de beni yaşatan içimde bitmez tükenmez bu umuttur. Her şey bitti mi? Asla! Ayrıca ben bitti demeden bitmez bu. Bu kör talihi bir gün yeneceğime olan inancım her geçen gün artarak devam etmektedir. 

Önümüzde belediye başkanlığı vardı. Aday olmadan yapacağım projelere kendimi hazırladım. Adaylık sürecinde şöyle bir göz kırptım. Partilerden tam bizim adayımız olacak adam diye bir teklif gelmedi. Teklif olmayınca haliyle ısrar da olmadı. Bu da üzmedi beni. Zira partiler beni kıskanıyor, çekemiyorlar dedim.

Sırada ne var diye düşünürken aklıma muhtarlık geldi. Neden olmasın dedim. Halihazırda muhtar adaylarının afişleri ortaya çıkmaya başladı. Süreci kaçırmadıysam acaba müracaat etsem mi diye bir düşünce aldı beni. Muhtarlık da fena değil aslında. Niye olmasın. Belki de talip olduğum görevlerin en kolayı. Mesaisi yok, neredesin diyen yok, şu işi ne yaptın diyen yok. Normal hayatına devam ediyor, mevcut işini yapıyorsun. Arayan sana cepten ulaşıyor. Zaten binde bir posta veya kargonun sahibini evinde bulamadığı evrakı getirip sana bırakıyorlar, sahipleri gelip senden alıyorlar. İstediğin yere girip çıkıyorsun. Ben falan mahallenin muhtarıyım dediğin zaman bütün kapılar açılıyor. Kaymakam, vali ve belediye başkanları nezdinde ayrı bir yerin oluyor. Onlara dileğin zaman bir isteğini veya mahallenin derdini iletebiliyorsun. Mahallende de bir itibarın olur, özellikle fakir fukara arasında. İçlerinden belirlediğin ihtiyaç sahiplerini sosyal yardımdan faydalandırır, onların hayır dualarını alırsın, tabi oylarını da. Tüm toplantı ve davetler sensiz olmaz, mutlaka seni de çağırırlar. Protokolde en önde olamasan da protokol protokoldür. Nimetleri sadece bununla sınırlı değil gördüğüm kadarıyla. Zaman zaman Cumhurbaşkanı Beştepe'de ağırlar seni. Başta İspanya olmak üzere yurt dışına çıkma imkanın oluyor, hatta umre bile nasip olur. Aylık maaşını alıp işine ve keyfine bakarsın. Zaten fazla bir sorumluluğun da yok. Yapacağın tek şey mahallende gördüğünü ilgili yerlere iletmek. Üstelik herkes sana muhtar veya muhtarım diyecek. Bir sonraki seçimde kolay kolay kaybetmezsin ama farz et ki kaybettin. Unvanın yine kaybolmayacak. Herkes sana yine muhtar diyecek. Başına eski ekliyorlarmış, önemli değil. Zira unvan unvandır.

Bu işler konuşmakla olmaz, davulun sesi uzaktan gür gelir, üstelik bu seçim maliyet ister, haydi çık meydana derseniz hamama girip terlemeye hazırım. Ama teklif bekliyorum. Halihazırda bir teklif yok. Önce teklif olacak, ardından ısrar. Değilse olmaz. Seçimde masraf problem değil. Mahallede herkesin görebileceği yere asacak şekilde 8-10 afiş bastırırım. Bir de oy pusulası hazırlatıp fotokopi yoluyla çoğaltırım. Bu da fazla bir şey tutmaz.

Gördüğünüz gibi muhtarlık aklıma yattı. Çoğu, muhtarlığa heveslendiğine göre var bu muhtarlıkta bir şeyler. Şimdi teklif bekliyorum. Şu mahalle, bu mahalle fark etmez. Amaç hizmet...

*** 15.01.2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde