Ana içeriğe atla

Hz Muhammed Ömrünü Hep Kazanmaya Adadı *


61/63 yıllık ömrünün hem peygamberlik öncesinde, hem de peygamberlik döneminde Hz Muhammed, son nefesine kadar ömrünü insan kazanmaya adadı.  Bu işi yaparken görevinden asla taviz vermedi, herkese şirin görüneyim yolunu izlemedi. Aşırılıklardan kaçındı hep. Kazanamadıklarından hiç ümidini yitirmedi, kimsenin üzerini çizmedi. Kendi devrinde ve öncesinde suç işleyenler varsa onları geçmişiyle yargılamadı ve yüzlerine vurmadı, affetme yolunu seçti hep. Bu yol ile kazanmadığı insan kalmadı dense yeridir. Kimleri kazanmadı kimleri!

Medine döneminde Müslümanlar arasında nifak saçmaya çalışan ve fırsatını bulduğu zaman ihanet eden münafıkların lideri Abdullah Ubey b.Selül'den hep kötülük görmesine rağmen onu öldürtme yoluna gitmedi. Belki bu münafığı kazanamadı ama en azından onu Müslümanların içerisinde tutmayı başardı. Dışlasaydı belki şehir dışına giderek daha büyük fitnelerin çıkmasına sebebiyet verebilirdi. Öldürtseydi sevenleri Peygambere ve Müslümanlara kin besleyeceklerdi. II.Abdülhamit'in İngilizlerle iş tutan Şerif Hüseyin'i İstanbul'da tutma siyasetini peygamberimizin bu tutumuna benzetebiliriz. Nitekim Abdülhamit'in bu tasarrufundan vazgeçip Hüseyin'in Hicaz'a gitmesine izin veren İttihat ve Terakki Hükümetinin ne tür tehlikelere yol açtığını hepimiz biliriz.

Hatip b.Ebi Beltea'yı kazanmıştır. Ki Hatip, Mekke'nin fethedileceği haberini Mekkelilere ulaştırmaya çalışan bir sahabidir. Bu sahabinin yaptığına bugün  de ihanet deriz. Buna rağmen peygamber "Bedir ashabındandır" diyerek Hatip'i kazanma yolunu seçmiştir ve kazanmıştır da. Çünkü Hatip bir daha ihanet yolunu seçmemiş, samimiyetini göstermiştir.

Bedir, Uhut ve Hendek savaşları başta olmak üzere hemen hemen her savaşta müşriklerin safında en önde yer alan Ebu Süfyan'a Mekke'nin fethi esnasında "Kim Ebu Süfyan'ın evine sığınırsa emniyettedir" diyerek hem Ebu Süfyan'dan gelebilecek tehlikeyi izale etmiş, hem de Ebu Süfyan'ın Müslüman olmasını sağlamıştır.

Mekke fethedildikten sonra peygamber ve Müslümanlara kök söktüren ne kadar azılı düşman varsa "Bugün kınanacak değilsiniz" diyerek affetmiştir. Kimleri affetmedi ki! Hz Hamza'nın katili vahşi ile azmettiricisi Vahşi'yi de affetti. Bunlar da Müslüman olmayı seçtiler.

Tarihteki misyonunu tam bilmesem de Mekke fethedilinceye kadar Mekke'de müşriklerin arasında yaşamaya devam eden, hicret etme yolunu seçmeyen ve peygamberin safında yer almayan amcası Abbas'a "Ey amca! Şu ana kadar neredeydin" dememiş, geç de olsa onun da Müslüman olmasını sağlamış ve kazanmıştır.

Örnekleri bu şekil çoğaltabiliriz. Verdiğim örneklerde görüldüğü üzere peygamber affetmek suretiyle er veya geç çoğunun hidayetine vesile olmuştur. Bir kısmının da daha fazla kötülük yapmasının önüne geçmiştir. Mücadelesinde af yolunu seçerken asla kin ve intikam peşinde olmamıştır. Bizim için her şeyiyle örnek olan peygamberin yolundan gitme konusunda ne dersiniz?

* 15/03/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde