Ana içeriğe atla

Tabutun İçine Girdim

Hepimizin korkulu rüyası ölmektir. Bundan dolayı hiçbirimiz ölmek, o tabutun içine girmek, mezara gömülmek istemez. Aklımıza bile getirmeyiz ölümü. Çünkü ölümün yüzü soğuk. Ama korkunun ecele faydası yok. Zira her birimiz faniyiz. Ölümden kaçış yok. İstemesek de başımıza gelecek.

Size ölmeden öldüm ve tabutun içine girdim desem inanır mısınız? Girdim ve hiç kimseye tavsiye etmem. Zira ölümü iliklerime kadar hissettim. 

Beni gecenin bir sularında aldılar içeriye. Önce iç çamaşırım hariç üzerindeki her şeyi çıkarttılar. Ardından üzerime lacivert bir elbise giydirdiler. "Şuraya sırt üstü yat, ellerini vücuduna paralel uzat ve hiç kıpırdama, hareket etme" dediler. Denileni yaptım. Az sonra bana eşlik eden görevli çekip gitti. 

Makinenin çalışmasıyla birlikte beni bir güç başım tarafına çekti. Üzerimi tabuta benzer bir görüntü kapladı. Elimi kaldırsam dokunacağım. Ama hareket etmem yasak. Bana hareket yasak ama tabutun içindeki beni makine bir öne, bir arkaya getirdi götürdü. Ara ara gaipten gelir gibi garip sesler gelmeye başladı. Kah korna sesine benzer bir ses, kah alarma benzer bir ses geldi geldi, gitti. Sonra kendisini görmediğim ama onun beni izlediğini hissettiğim biri "Derin bir nefes al. Nefes almaya devam et. Şimdi nefesini tut" dedi ara ara bana. 

Ortam aydınlıktı ama korkuttu beni. 30-45 dakika kadar sürdü işkencem. Az sonra ses kesildi, görevli kapıyı açtı. Yanıma geldi. Kolumdan tutup tabutun içinden çıkardı beni. Ayağa kalkınca düşmemek için sendeledim. Terlemişim bir iyi.  Çıkıp üzerimi giyindim. Yavaş yavaş çıktım oradan. 

Girip çıktığım yer MR adı verilen ve Türkçede emar diye okunan aygıtmış. Nedense ilk defa içine girdiğim bu aygıtın görüntüsü, ortamı bana öldükten sonra içine gireceğimiz tabutu hatırlattı. Teşbihte hata olmaz. Ölmeden tabuta girdim anlayacağınız. Ölmeden önce ölümü hatırlamak isterseniz, nasıl bir şey ki diye merak ederseniz MR çektirin derim. Ölmeden önce ölmüş gibi çektiriyor zira.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde