Ana içeriğe atla

Partilere En Büyük Zararı Fanatik Taraftarları Veriyor

Adam ne vekil adayı, ne vekil aday adayı, ne cumhurbaşkanı adayı, ne bir partinin il veya ilçe başkanı bulunduğu yerde gece-gündüz tuttuğu partisi adına seçim propagandası yapıyor; doğru-yanlış demeden sosyal medyadan partisi lehine, diğer partiler aleyhine paylaşımlarda bulunuyor. Her türlü itham, iftira, töhmet gırla gidiyor. Kendi görüşünü destekleyen bir paylaşım, slogan görmüşse "Acaba bu adam bunu söylemiş olabilir mi" demez hemen paylaşım, beğeni ve yorum yapar. Bazı paylaşımlar var ki akıllara ziyan. Maalesef algı oluşturmak üzerine bir el tarafından servis edilen bu tür paylaşımların albenisi ve müşterisi var.
Bir insan düşmanlık yaparken de mert olmalı, bir görüşü savunurken de gözü kör olmamalı. 

Siyasi partilere veya bir görüşe yarardan ziyade zarar veren paylaşımlardır bunlar. Bu tür paylaşımları gören kendi savunduğuna biraz daha bağlanıyor. Ben bu tiplere partilerin fanatikleri diyorum. Tüm rakipleri bir araya gelse partisini savunduğunu sanan bu zavallının partisine vereceği zarardan fazla bir zararı veriyor partisine. İşin garibi bu tür paylaşımlardan haberdar olmasına rağmen partiler sesini çıkarmıyor.

Üzerine vazife olmadığı halde sosyal medyada partileri hakkında ifrat ve tefride kaçan bu kişilerin eline geçecek bir şey de yok. Partilerin gönüllü ve fahri bu savunucuları, akıllara ziyan bu tür paylaşımları niye yapar? Düşünüyorum düşünüyorum, aklıma "Partim başa gelirse bana bir makam ya da mevki verir," ya da "Partim yeniden iktidar olursa mevcut mevkimi koruduğum gibi daha yükseğine de gelirim" hesabı yapılıyor olsa gerek. Yoksa partiler el altından bu kişilere pata verip sosyal medyada bizi ölümüne savunun mu diyor.

Sosyal medyada olur olmaz siyasi paylaşım yapan bu yandaşlar kendilerine yazık ediyorlar. Keşke zamanında istifa etselerdi de bu yeteneklerini meydanlarda halk ile paylaşsalardı. Sanırım bu tipler de tıpkı benim gibi cesaret edip istifa edemediler. Geriye kala kala körler ve sağırların birbirini ağırladığı, bugüne kadar kimsenin kimseyi ikna edemediği ucuz mücahitlik kısmı kalıyor. Oturduğu yerden mangalda kül bırakmıyor bu tipler. Keşke farkına varsalar da yeterince kirli olan sosyal medyayı daha fazla kirletmeseler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde