Ana içeriğe atla

Büyükşehir Belediyelerine Açık Mektup

Gündelik hayatta kullandığımız ve kullanmak zorunda olduğumuz zaruri ve lükse kaçan hayatımız var. Zorda kaldığımız zaman lükse kaçan tasarruflarımızı dizginleyebilir, rahatımızdan ödün verebiliriz. Ama bazı zaruri ihtiyaçlarımız vardır ki tasarrufu olmaz. Ekmek ve su bunlardan sadece iki tanesidir. Günlük ve anlık kullanılmazsa hayat durur.
Zaruri ihtiyaçlarımızdan ekmek bir devlet politikası haline geldi. Mümkün olduğu kadar gramajıyla oynansa da ekmek fiyatları makul bir seviyede tutuluyor. Buna rağmen dar gelirli birçok aile günde üç öğün hemen ekmekten tasarruf etmek için bakkal ve fırınlarda kalan bahar ekmekten almak suretiyle kendi kendine hayata tutunmaya çalışıyor. 

Ekmekte bayat ekmek satın alma ve yeme bir noktaya kadar bir çözüm olabilir. Ya du kullanımı konusunda vatandaş ne yapacak? Temizlik ve içmenin olmazsa olmazıdır su. Bizim için vazgeçilmez bir nimettir. Hatta tıpkı ekmek gibi kutsaldır bizim için. Zaten bu yüzden bir bardak su verene "Su gibi aziz ol" deriz. 

Günümüzde metreküp fiyatı aylık değişiyor evlerimize gelen şebeke suyunun. Her ay gelen su faturaları bir önceki aya rahmet okutur türden. Sanırım belediyeler aylık otomatiğe bağladı su fiyatlarını. Vatandaş ne kadar tasarruf yapsa da bir yere kadar suda tasarruf yapabiliyor. Ama nereye kadar? Zira fayda da sağlamıyor. Çünkü her ay katmerli geliyor. Merak ettiğim belediyeler suda yaptıkları fiyat ayarlamasını zevkine mi yapıyor, yoksa maliyetler kurtarmıyor mu? Ya da sudan kar mı ediyor belediyeler? Borçlarını kapatmak için suya mı dokunuyor belediyeler? Nasılsa zorunlu tüketimdir su, vatandaşın eli mahkum. Belediyelerimiz önceki yıllarda sudan zarar edip zam mı yapmıyorlardı, bugün mecbur mu kalıyorlar suya dokunmada. Yoksa bir oyun mu var bu işin içinde?

Belediyelerimiz her geçen gün astronomik olan su fiyatlarında vatandaşın belini büken bu durumu bir güzel izah etmeli. Çünkü vatandaş muzdarip bu konuda. Su fiyatlarını makul bir seviyeye indirme veya makul bir seviyede tutma için imkanlarını zorlamalıdır. Yoksa bu gidişle suya dokunamayacağız. Çünkü serinlesin diye uzattığımız elimizi ve cebimizi yakmaya devam edecektir. Bu işler, enindensen karar çıkartarak suyun metreküp fiyatını yükseltmekle olmaz. 

Suyun vatandaşa makul bir seviyede verilme imkanı yoksa elektriğe, doğalgaza, ekmeğe zaman zaman el atan devlet su fiyatlarına da el atmalıdır. Su işi belediyelere ve onların insafına terk edilemeyecek kadar elzem bir konudur. Şayet belediyelerimiz su fiyatlarını yüksek tutarak vatandaşın bilinçlenmesini istiyor ve bu şekilde cebine dokunmak suretiyle suda tasarruf sağlamayı amaçlıyorsa -eğer tasarruf gibi bir dertleri var ise- tasarrufa ilk önce kendileri riayet etsin. Özellikle bol su yutan, bana mısın demeyen çim ekiminden vazgeçmelidir belediyeler. Hele yağmur yaparken park ve bahçelerdeki çimleri sulamaya kalkmasın. Ehli tarafından yapılmayan park ve bahçelerdeki ağaç ve çimlerden ziyade kaldırım ve yolları sulama işinden bir an evvel vazgeçsin. Umarım belediye yetkilerimizin gözönünde cereyan eden bu su işlerini izah edecek makul bir açıklaması vardır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde