Ana içeriğe atla

Adaylık Sırasını Beğenmeyip İstifa Etmek

Partilerin milletvekili aday listeleri YSK'ya verildikten sonra bazı partilerde listedeki sırasını beğenmediği için istifa eden vekil adayları oldu.

Partilerden aday olmak ve adaylığını geri çekmek bir hak olsa da garip bir durum, bunun tasvip edilecek bir tarafı yok. Demek ki bu tiplerin siyasete girmek istemesinde tek gaye vekil olmakmış, kendilerini bu şekilde şartlandırmışlar. Seçilecek yerden konmayınca soluğu istifa etmede alıyorlar. Gaye her halükarda vekil olmak olunca seçilemeyeceğini anlayan doğal olarak istifa eder. Adam niye boşa kürek çeksin. İyiki istifa ediyorlar. Zira bu kişilerin bu ülkeye ve bu ülkenin siyasetine verebileceği bir şey yok. Yatıp kalkıp dua edelim gerçek yüzleri işin başında belli oldu diye.

Sırasını beğenmediği için istifa eden adaylar sorunlu da bu tiplere listelerinde yer veren partilerde sorun yok mu? Belki de problemin büyüğü bu tip siyasi partilerde. Güya günlerce kapanıp liste hazırlıyorlar. Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş.

Tamamen kendi çıkarını düşünen bu tip aday ve siyasi partiler güya ülkeyi yönetecekler. Bunların bu ülkeye verebilecekleri bir şey yok. Bakmayın siz etrafına kalabalıklar toplayan, "Şunu şunu yapacağız" diye meydanlarda ve ekranlarda cart cart öttüklerine. Bir dava, bir fikri, bir ideali, bir zihniyeti olmayan bu tür hareketler yamalı bohça gibi. Kendilerine hayrı yok ki ülkeye hizmet etsinler. Daha parti içinde birlik sağlayamamışlar ki ülkede birlik ve beraberliği sağlayabilsinler. Umarım seçmen bu tiplerin bu ülkede siyaset yapmasına imkan vermez, sandıkta kırmızı kart gösterir. Sandığa gömmeli ki başka maceraya katılacakların heveslerini kursaklarında bırakır. Böylece önüne gelen, aklı esen siyasete soyunmaz.

Seçmenin prim vermemesi gereken bir diğer husus ise girdiği her seçimde yüzde bir bile oy alamayan tabela partileridir. Bildiğim kadarıyla doksandan fazla irili-ufaklı partiniz var. İnsan siyaseti niçin yapar? Ülkeyi yönetmek içindir. Bir, üç, beş seçime girmesine rağmen hiçbir varlık gösteremeyen partiler ve bu partilerin genel başkanları "Olmuyor, toplumda karşılığımız yok, biz en iyisi dükkanı kapatalım" deme yoluna gitmez. Sanırım tabela partisi olarak kalmak parti genel başkanlarının hoşuna gidiyor. Nasılsa altlarında bir koltuk var, "Hiç yoktan iyidir, küçük olsun benim olsun" düşüncesindeler. Varlık gösteremeyen partilerini lağvederek kendilerini yakın istedikleri bir başka partiye geçmezler. Hazineden yardım almadan Türkiye çapında teşkilatlanan bu partiler ne yer, ne içer; parti masraflarını nasıl karşılar, partilerinde çalışan insanların maaşlarını nasıl verirler bilmiyorum. Yoksa bu tür partiler bir el tarafından el altından destekleniyor mu diye düşünmeden edemiyor insan.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde