Ana içeriğe atla

Çocuğumuza hangi ismi verelim?

Çocuğumuz doğduğunda ilk görevlerimizden biri de isim vermedir ona.  Çoğu zaman düşünürüz güzel bir isim vermek için. Genelde  isim vermede mahalle baskısından kurtulamayız. Kimi zaman da farklı isim olacak diye nereden ne koyacağız diye düşünür dururuz. Sonunda garip bir isim buluruz. Nedense bazı  isimler cuk otururken bazıları da sırıtıp kalıyor.

Kimi ebeveyninin ismini, kimi büyükbaba, büyükannesinin ismini  gönülden verir. Kimi “Başkası ne der” düşüncesiyle büyüklerinin ismini gönülsüz  verir. Huyunu suyunu beğense de beğenmese de  isim verme konusunda aile isimlerinin dışına çıkılmıyor. Kimi de yanına başka bir isim ilave etmek suretiyle çift isim veriyor. Bu çift ismin de çoğu zaman teki kullanılır. Diğeri kullanılmaz. Bazısı da çocuğuna kendi ismini veriyor. Kendine aşık olduğu gibi adına da aşık. Çocuğunun adı Mehmet, kendi adı Mehmet, babasının adı Mehmet, dedesinin adı Mehmet. Yani Mehmet oğlu Mehmet. İsim kıtlığı çekiyor belli.

Bazı ailelerde ise , Yeter, Songül, Döndü, Döne vb isimler dikkat çeker. Bu isimleri görür görmez ailenin en küçüğü müsün diye bir soru sorsan genelde yanılmazsın. Geçen gün kurumuma bir misafirim geldi. Tanışma esnasında  adının Yeter olduğunu öğrendim. İsminden memnun olup olmadığını sordum. “ Benden öncekiler hep kız olmuş, bana da Yeter (artık) demişler. Uzun süre ismimi mesele yaptım. “ dedi.  Mahkeme kanalıyla değiştirebilirsin dedim. “Yaşım 25 oldu, artık alıştım”  cevabı verdi.

Bazımız da vereceğimiz isim illa Kur’an da geçmeli  ve farklı olmalı  düşüncesiyle anlamına bakmadan bulduğu her ismi koyuyor: “Kezban, Ceylin, Aleyna, Sündüs”  vb gibi. Bazımız ay isimleri veriyor: “Ramazan, Recep, Şaban, Muharrem, Şevval, Ocak, Eylül vb. Bazımız eski kökenine gidip “ Timuçin, Olcaytü, Kürşat vb. Bazımız çocuğumuza siyasi bir liderin ismini veriyor. Çocuk büyüyünce çoğu zaman o siyasi lidere zıt bir düşüncenin sahibi olabiliyor.

Bazımız bir sahabi ismi veriyor. Tanıdığım biri çocuğuna Müslüman komutanlardan Usame’nin adını vermişti. Bir zaman geldi Usame bin Ladin  ortaya çıkınca arkadaşları “Ladin” diye çağırmaya başlamışlar. Aile ilk iş olarak mahkeme kararıyla çocuğun adını değiştirmek zorunda kaldı. Böyle talihsizlikler de olabiliyor.

Kimsenin çocuğuna verdiği isimle ilgili bir derdim yok. Herkes çocuğuna istediği ismi verebilir. Bizim toplumumuzda bir insanı hiç tanımadan ismi dolayısıyla hakkında kanaat belirtebiliyoruz çoğu zaman. Bir zaman bir ast subay ile tanışmıştım. Adı da Dehlevi idi. Çok rastlamadığım bir isim olduğundan ismi üzerine biraz konuşmuştuk. Garibimin -isminden dolayı- güvenlik soruşturması 6 ay sürmüş. Yine bir eğitim yönetimi seminerinde Rubil isminde bir kursiyer vardı. İsmini gören anlamını soruyordu. Garibim, “Bu yaşıma geldim, her dile baktım, anlamını bulamadım” dedi. Senin ismin Arapça dedim. “Ben ona da baktım, yok” dedi. İsminin Arapça bolluk, bereket anlamına geldiğini söyleyince adamın sevinci görülmeye değerdi gerçekten. Niye sevinmesin 35 yaşından sonra isminin ne anlama geldiğini öğrenmişti ne de olsa.

Toplumda aynı adı taşıyan isimlerden mümkün olduğu kadar kaçınılmalıdır. Bir yerde oturuyorsun. İleriden biri Ramazan diye sesleniyor. Aynı anda 4 kişi birden bakıyor: Bana mı diyor diye. Hele bir ailede babanın adı Ahmet ise ne kadar oğlu varsa, ne kadar kızı varsa kendi babasının adını veriyor. Kim geldi desen Ahmet geldi. Ardından hangi Ahmet demek zorunda kalıyorsun, kim olduğunu bilmek için.

İsim kişinin alameti farikasıdır. Anlamı uygun olmalı, siyasi vb çağrışımlar yapmamalı, söylenişi kolay ve kısa olmalıdır. Kolay telaffuz edilebilmelidir.. Farklı yazılmaya müsait isimlerden de kaçınmak gerekir. Mesela çocuğunuza Alaaddin ismi verdiniz: Aleaddin, Alaeddin, Alettin, Alâeddin, Alaattin…vs. Gördüğünüz gibi ben bir kısmını yazdım. Seç beğen. Farklı farklı yazım şekli çıkar karşınıza.

Biz hangi ismi verirsek verelim. Hangi düşüncede olursak olalım. İleride bu ismi kullanacak, ismiyle müsemma olacak olan çocuğumuzdur. Farklı anlamlara gelen, farklı yerlere çekilebilen, yazım hatası riski fazla olan isimlerden kaçınmamızda fayda var diye düşünüyorum. Bir de isim vermede kararı anne  ve babaya bırakmak lazım. 

İsim verelim vermeye de, verdiğimiz isimle çocuğumuz ömür boyu uğraşmasın. Karar sizin… 05/04/2016


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde