Dijital kameralar,
akıllı cep telefonları çıktı. Her şeyimiz şeffaflaştı artık. Ânı yaşar olduk.
Her ânımızı kameraya, fotoğraf karesine almaya başladık. Neredeyse dışımız
içimize, içimiz de dışımıza çıktı. Her yaptığımız, her yediğimiz telefonlarımızda
kayıtlı…
Tüm derdimiz
yaşadığımız o ânı ölümsüzleştirmek.
Mahşerde hesaba çekilirken her yaptığımızın ortaya çıkacağına inanır ama
bu nasıl olacak demeyi de içimizden geçirirdik. Şimdi hemen hemen herkesin her
ânı telefonların objektifinde. Kendimiz kayda alıyoruz. Herhalde öbür dünyada
kendi kendimizi kendimiz ele vereceğiz. Ebedi alemde sadece samimiyet testimiz
emin elde. Her objektife verdiğimiz pozun samimiyet, niyet açıklaması orada
olacak.
Sanal alemi takip
ediyorsanız ne demek istediğimi daha iyi ifade etmiş olurum. Sanal alem bugün;
dünün magazin, paparazzi görevini görüyor. Üşenmeyip bir bakalım. Bütün yediğimiz
içtiğimiz, yaptığımız orada. Ameliyat öncesi bir poz, ameliyat sonrası bir poz,
yatakta yatarken bir görüntü, çıkarken bir görüntü. Profilimize de “Kendini
mutlu hissediyor, üzgün hissediyor, canı sıkkın hissediyor” şeklinde eklemeler
de yapıyoruz. Sanal alemdeki arkadaş grubumuzdan birkaç tebrik, birkaç geçmiş olsun, bir kaç
beğeni ile mutlu olmaya, varlığımızı hissettirmeye çalışıyoruz. Böylesi
anlarımızda keşke samimi dostlarımız kapımızı çalsa daha iyi olmaz mı? Her
şeyini çekip paylaşan bizler için bir
sıkıntı daha var: Kendi ölüm ânımızı kim çekecek? Oldu olacak bir dost
ayarlayalım bari, o ânımız da gizli
kalmasın.
Baharın gelmesi yazın
kendisini göstermeye başlamasıyla birlikte yarın mangal partilerini de görmeye
başlarız artık. Nedense hiç mahremimiz, kendimize özelimiz kalmadı. Duyarlılık
ve hassasiyetlerimizi kaybettik. 90 öncesi kağıt poşetlerimiz vardı;
aldıklarımızı, yiyecek ve giyeceklerimizi onun içine koyardık. Kese kağıdı
yoksa bile gazetelere sarılırdı. Konu komşu, eş dost görmesin; alan var,
alamayan var. Kimsenin hakkı kalmasın düşüncesine sahiptik. Sonraları siyah
naylon poşetler çıktı. Kese kağıdının yerini tutmasa da yine bir karartma söz
konusuydu. İçi dışını gösteren şeffaf poşetlerimiz hayatımıza girdi.
Aldıklarımız görünür oldu. Şeffaf poşetlerle birlikte biz de şeffaflaştık
artık. Kazara eş dost göremediyse aynı anda sanal aleme yükleyerek cümle alem
görsün diye podyuma çıkıyoruz. Bu konuda o kadar mesafe katettik ki, giydiğimiz
pantolonun, gömleğin altında iç çamaşırı olarak ne giydiğimiz bile görünür
oldu. Ailecek gittiğimiz pikniklerde bile pişirdiğimiz etler sanal alemde
beğeni bekler oldu. Hatta bazıları hızını alamıyor; apartman, balkon
dinlemiyor, cümle alem görecek şekilde mangal partisi yapıyor: Ben mutluyum
bak, çatla der gibi. Paylaşanların sayısı ne kadar fazla ise beğeni sayısı da
epey fazla. Aslında yiyip içtikten sonra piknik yerini ne şekilde bıraktığını
paylaşsa daha iyi olurdu. Yediği, içtiği, yaptığı her şeyi paylaşanlar çocuk
değil maalesef, koca koca adamlar. Biz büyükler yaparsak böylesini, bugünün
küçükleri yarın neler yapar bir düşünelim.
Yaşadığım çağdaki
çağdaşım olan insanları anlamakta zorlanıyorum. Neyi ispatlamaya çalışıyorlar
anlamıyorum gerçekten. Eskiden “Yediğin içtiğin senin olsun gördüğünü anlat”
denirdi. Şimdi anlatım yok, sadece görsel paylaşım var. Mutlu görünümlü
pozların ardında nasıl bir ruh hali var merak ediyorum.
Çektiğimiz her kare
için eskiden albümlerimiz vardı kişiye özel. Yeniden o albümlere dönelim. Ya da
dijital ortamda özelimizin olduğu bir klasör oluşturalım. Mutlu ve özel
günlerimiz yine kendimize özel kalsın. Zaman zaman bakıp anılarımızı
tazeleyelim.
Gelin şu sanal alemi
birbirimize fayda sağlayacak yararlı bilgilerle dolduralım. Takipçilerimizi kah
güldürelim, kah düşündürelim. Her yediğimiz herzeyi cümle aleme afişe
etmeyelim. Çok şey istemiyorum. “Kişinin her duyduğunu aktarması ona günah
olarak yeter” biliyorsunuz. Sanırım her anı, her kareyi, her yediğimizi
paylaşmak da aynı kategoriye girebilir. Çağımızın günahı bu olsa gerek.
Bu yaz Şeytan’ın
bacağını kıralım. Yediğimiz, içtiğimiz kendimize has kalsın. Mangalımızın
şahitleri bizimle konuşamayan, sır saklayan sessiz doğal ortamlar olsun… Afiyet
olsun. 25/04/2016
** 25/04/2016 günü Kahta Söz Gazetesinde yayımlanmıştır.
** 25/04/2016 günü Kahta Söz Gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder