25 Nisan 2016 Pazartesi

Bu kadar şeffaflık fazla değil mi?**


Dijital kameralar, akıllı cep telefonları çıktı. Her şeyimiz şeffaflaştı artık. Ânı yaşar olduk. Her ânımızı kameraya, fotoğraf karesine almaya başladık. Neredeyse dışımız içimize, içimiz de dışımıza çıktı. Her yaptığımız, her yediğimiz telefonlarımızda kayıtlı…

Tüm derdimiz yaşadığımız o ânı ölümsüzleştirmek.  Mahşerde hesaba çekilirken her yaptığımızın ortaya çıkacağına inanır ama bu nasıl olacak demeyi de içimizden geçirirdik. Şimdi hemen hemen herkesin her ânı telefonların objektifinde. Kendimiz kayda alıyoruz. Herhalde öbür dünyada kendi kendimizi kendimiz ele vereceğiz. Ebedi alemde sadece samimiyet testimiz emin elde. Her objektife verdiğimiz pozun samimiyet, niyet açıklaması orada olacak.

Sanal alemi takip ediyorsanız ne demek istediğimi daha iyi ifade etmiş olurum. Sanal alem bugün; dünün magazin, paparazzi görevini görüyor. Üşenmeyip bir bakalım. Bütün yediğimiz içtiğimiz, yaptığımız orada. Ameliyat öncesi bir poz, ameliyat sonrası bir poz, yatakta yatarken bir görüntü, çıkarken bir görüntü. Profilimize de “Kendini mutlu hissediyor, üzgün hissediyor, canı sıkkın hissediyor” şeklinde eklemeler de yapıyoruz. Sanal alemdeki arkadaş grubumuzdan   birkaç tebrik, birkaç geçmiş olsun, bir kaç beğeni ile mutlu olmaya, varlığımızı hissettirmeye çalışıyoruz. Böylesi anlarımızda keşke samimi dostlarımız kapımızı çalsa daha iyi olmaz mı? Her şeyini çekip paylaşan bizler  için bir sıkıntı daha var: Kendi ölüm ânımızı kim çekecek? Oldu olacak bir dost ayarlayalım bari,  o ânımız da gizli kalmasın.

Baharın gelmesi yazın kendisini göstermeye başlamasıyla birlikte yarın mangal partilerini de görmeye başlarız artık. Nedense hiç mahremimiz, kendimize özelimiz kalmadı. Duyarlılık ve hassasiyetlerimizi kaybettik. 90 öncesi kağıt poşetlerimiz vardı; aldıklarımızı, yiyecek ve giyeceklerimizi onun içine koyardık. Kese kağıdı yoksa bile gazetelere sarılırdı. Konu komşu, eş dost görmesin; alan var, alamayan var. Kimsenin hakkı kalmasın düşüncesine sahiptik. Sonraları siyah naylon poşetler çıktı. Kese kağıdının yerini tutmasa da yine bir karartma söz konusuydu. İçi dışını gösteren şeffaf poşetlerimiz hayatımıza girdi. Aldıklarımız görünür oldu. Şeffaf poşetlerle birlikte biz de şeffaflaştık artık. Kazara eş dost göremediyse aynı anda sanal aleme yükleyerek cümle alem görsün diye podyuma çıkıyoruz. Bu konuda o kadar mesafe katettik ki, giydiğimiz pantolonun, gömleğin altında iç çamaşırı olarak ne giydiğimiz bile görünür oldu. Ailecek gittiğimiz pikniklerde bile pişirdiğimiz etler sanal alemde beğeni bekler oldu. Hatta bazıları hızını alamıyor; apartman, balkon dinlemiyor, cümle alem görecek şekilde mangal partisi yapıyor: Ben mutluyum bak, çatla der gibi. Paylaşanların sayısı ne kadar fazla ise beğeni sayısı da epey fazla. Aslında yiyip içtikten sonra piknik yerini ne şekilde bıraktığını paylaşsa daha iyi olurdu. Yediği, içtiği, yaptığı her şeyi paylaşanlar çocuk değil maalesef, koca koca adamlar. Biz büyükler yaparsak böylesini, bugünün küçükleri yarın neler yapar bir düşünelim.

Yaşadığım çağdaki çağdaşım olan insanları anlamakta zorlanıyorum. Neyi ispatlamaya çalışıyorlar anlamıyorum gerçekten. Eskiden “Yediğin içtiğin senin olsun gördüğünü anlat” denirdi. Şimdi anlatım yok, sadece görsel paylaşım var. Mutlu görünümlü pozların ardında nasıl bir ruh hali var merak ediyorum.

Çektiğimiz her kare için eskiden albümlerimiz vardı kişiye özel. Yeniden o albümlere dönelim. Ya da dijital ortamda özelimizin olduğu bir klasör oluşturalım. Mutlu ve özel günlerimiz yine kendimize özel kalsın. Zaman zaman bakıp anılarımızı tazeleyelim.

Gelin şu sanal alemi birbirimize fayda sağlayacak yararlı bilgilerle dolduralım. Takipçilerimizi kah güldürelim, kah düşündürelim. Her yediğimiz herzeyi cümle aleme afişe etmeyelim. Çok şey istemiyorum. “Kişinin her duyduğunu aktarması ona günah olarak yeter” biliyorsunuz. Sanırım her anı, her kareyi, her yediğimizi paylaşmak da aynı kategoriye girebilir. Çağımızın günahı bu olsa gerek.


Bu yaz Şeytan’ın bacağını kıralım. Yediğimiz, içtiğimiz kendimize has kalsın. Mangalımızın şahitleri bizimle konuşamayan, sır saklayan sessiz doğal ortamlar olsun… Afiyet olsun. 25/04/2016

** 25/04/2016 günü Kahta Söz Gazetesinde yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder