20-24 Nisan tarihleri arasında bir vesileyle Bodrum
ilçemizde bulundum. Bize mihmandarlık yapan otel görevlisi Ferhat bizi sahile götürdü. Masmavi
denizin ötesindeki adaları göstermeye başladı: “Şu adalar bizim, şu ileride
gördükleriniz Yunanistan’ın. Mülteciler genelde karşıya geçmeye çalışırlar.
Mülteci gördü mü Yunanlılar hemen ateş ediyor. Bizimkiler de kurtarmaya
çalışıyor. Çok botlar battı buralarda… Bir zamanlar bizimmiş oralar. Hatta
Almanlar 1940’lı yıllarda bize adaları teklif etmişler ama bizimkiler ‘Ne
alırız ne de veririz’ demişler... Şu gördüğünüz ve yerleşim olan yer ise 12
Adalardan Kos Adası, yani İstanköy Adası. Hani geçen yıl cesedi kıyıya vuran
çocuk cesedi, işte bu İstanköy Adasından botla gelen gelenler içinden ve ceset
işte şurada bulundu” dedi…
Bizim o zaman ki hükümet böyle bir şey dedi mi demedi mi
bilinmez. Haberin doğru sonucuna zaten varılmaz. Çünkü sanal aleme bile
baksanız, dediydi demediydi haberlerine ulaşmanız mümkün. Her şeyimiz karanlık
olduğu gibi bu konu da karanlık. Neyse konumuz bu değil zaten. Gidip
görenleriniz bilir. Adalar burnumuzun dibinde gerçekten. 12 Adalara haydi
yerinize marş marş dense özellikle İstanköy Adası koşarak bize gelir.
Cesedi kıyıya vuran çocuk deyince içim cız etti. Hemen
sahilde yüzüstü yatan küçük bebeğin ölmüş bedeni gözümün önüne geldi geldi gitti. Çok da vakit geçmemişti aslında. Ama
olayın geçtiği yeri unutmuşum. Ne de çabuk unutmuşum. Çok değil, tarihler
02.09.2015' i gösterdiğinde umuda yolculuk yapmak için kaçak yolla yurt
dışına gitmeye çalışan Suriyeli mültecilerin haberi vardı gazetelerde:
"Kıyıya vuran Suriyeli çocuk dünya gündemine oturdu. Bodrum'dan
Kos'a botla gitmeye çalışan 3 yaşındaki Aylan Kurdi'nin cansız bedeni dünya
gündemini sarstı” şeklinde… Bu haberi okur okumaz yüreğim dağlanmış ve konu
ile ilgili duygu ve düşüncelerimi aynı gün blogspotumda değerlendirmiştim. Yazıma
bir göz attım. Hiç Bodrum’dan bahsetmemişim. Zaten benim için de yer, bölge
önemli değildi. Önemli olan içimize sığdıramadığımız bir çocuk cesediydi benim
konum. Sizleri, o gün içimi paralayan ve bugün yeniden alevlenen feci olay
üzerine 02/09/2015 tarihinde kaleme aldığım yazımla baş başa bırakıyorum:
“ O kıyıya
vuranlar balık değil maalesef. İnsanlığımızın sınıfta kaldığının, yüz
karalığımızın, birbirimizi yediğimizin görüntüsüdür. Ölen insanlığımızdır.
Hemcinsimizi diri diri yediğimizin görüntüsüdür. Bu asırda yaşayan bizleri,
ardımızdan gelecek nesil –kalırsa- lanetleyecektir.
Topu birbirimize atmayalım. Hepimiz suçluyuz. Yönümüzü
dönüp kaçıyoruz içimiz dayanmadı diye. Mahşerin vicdanından nasıl kaçacağız.
Bari iz bırakmayalım. Balık niyetine yiyelim. Olur mu demeyin. Zaten İmamı
Şafii "Denizden babam çıksa yerim" demedi mi? Hem de kart falan
değil, taptaze...
Mübarek "Öyle bir zaman gelecek ki, insan görünümlü,
insanlıktan nasibini almamış, hedefine ulaşmak için kıyameti koparmayı bile
göze alan, nesli bozan nesil gelecek, birbirlerini diri diri yiyecek. Bunu
yapan insan bozmaları ne yapsa yeridir. Evlatlarını da yesinler" diye
fetvasını vermiş sanki. Midem bulandı
diyenler insanlığın öldüğü yerde mide bulanmasının lafı mı olur. Naz yapma, ye
hadi. Afiyet olsun.
Bu asır hemcinslerini yiyen yamyamların asrı olarak tarihe
geçecek bilesin.
Sözüm meclisten dışarı. 02/09/2015” (dilinkemigiyok.blogspot.com.tr)
Hiçbir
yerimize özellikle sahillerimize çocuk cesetleri vurmasın. Tertemiz kalsın
oralar…
* 27/04/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün Gazetesinde yayımlanmıştır.
* 27/04/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün Gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder