Anma ve
hatırlamada çok mahiriz biliyorsunuz.
Hiçbir toplum elimize su dökemez. Nasıl
yaptığımızı merak eden diğer ülkeler bizden kurs alsa yeridir.. Kendimi bildim
bileli ömrüm hep anma vb etkinliklerle
geçti. Herhangi bir kimseyi anmaktan onun gibi olmaya, onun gibi yaşamaya
vaktimiz kalmadı neredeyse. Konuşma, hatırlama, program yapma konusunda yani teoride 10 numarayız. Pratikte ise yıllardır geçer not alamadık;
hep sınıf tekrarı maalesef bizimkisi.
14-20 Nisan haftası
malumunuz üzere ‘Kutlu Doğum Haftası.’ Okullarda, kurumlarda, vakıf ve
derneklerde yarışma etkinlikleri, konuşma programları, yemek ikramları, ilahi
etkinlikleri hız kesmeden devam ediyor. Yapılan bu faaliyetlerde harcanan
meblağın miktarının az olduğunu düşünmüyorum. Yarışmalarda verilen ödüller
manevi değeri yüksek sembolik olmaktan çıktı. Dudak uçuklatır cinsten. Nisan
ayındaki Kutlu Doğum Haftasına yetişecek şekilde yapılan bu yarışmaların hedef
kitlesi genelde öğrenciler. Gelen yarışmaları öğrencilere duyururken hepsinin
sorduğu “ Ödül olarak ne var” sorusu. Öğrenci ödüle göre sınava girme-girmeme
planı yapmaya başladı. Çıta o kadar yükseldi ki yarın bu tür yarışmalarda ödül
verilmeyecek ya da verilecek ödülün
miktarı şu kadardan yüksek olmayacak dense öyle zannediyorum yarışmaya
katılacak kimse kalmayacak. Bu tür yarışmaların sponsoru hep hayırseverlerimiz.
Yarışmaya kalkan masrafı karşılamak için veren elin kapısında buluyor kendini.
Allah sayılarını artırsın.
Etkinlik olur da ilahi
olmaz mı? İlahiler amatör grubun söyleminden ziyade işi parayla yapan
profesyonellere havale edilmeye başlandı. Sade olarak söylenen ilahiler bizi
ayrı bir duygulara götürürken şimdilerde müzik aletleriyle konser şekline
dönüştü artık.
Peygamber kalkıp gelse
uzaktan bizi gözlemlese ne derdi acaba
bize? Demez miydi siz beni anmaktan yaşamaya, benim dediklerimi yapmaya ne
zaman vakit bulacaksınız? Haydi benim doğumumu bir defa andınız, yılda iki
defaya çıkarmak da neyin nesi? Sonra siz beni anacağız derken neredeyse gövde gösterisi
yapıyorsunuz, kendi reklamınızı yapıyorsunuz dese ne cevap verebiliriz? Gelin
birlik olalım diyerek içinizdeki hastalığı tespit etmişsiniz, o zaman hala niye
bir değilsiniz? Bu akan kanlar ne böyle? Ben size cemaatte birlik, tefrikada
azap vardır dedim siz ne yaptınız? Birbirinizi boğazlamaktan başka dese ne
deriz gerçekten. Yüzüne bakabilir miyiz O Kutlu Nebinin?
Yazım yanlış
anlaşılabilir. Niyetim peygamber anılmasın, hatırlanmasın demiyorum. Sadece bu
vb etkinlikleri abartmayalım. Yarışma vb etkinliklerde hediye ve ödül çıtasını
çok yükseltmeyelim. Yapacağımız etkinliklerde ayağımızı yorganımıza göre
uzatalım. Hep aynı hayırseverlerin kapısını çalmayalım. Yapılan programlarda
sadelik ve samimiyet ön planda olsun. Her bir anmada öz eleştiri yapalım. Bu
yılın teması “Tevhit ve vahdet- gelin birlik olalım” konusu mu? O zaman önce
bölük pörçüklüğümüzü masaya yatırarak işe başlayalım. Birliği yeniden nasıl tesis ederiz diye kafa yoralım. Birbirimizi taşlamayı bırakıp
Şeytan taşlamaya vakit ayıralım. Birliğimizin önünde kim engelse gelin hep
birlikte onu düşman belleyelim. Onunla mücadele edelim. Birbirimize hesap kitap
yapmayı bırakıp Allah’a nasıl hesap vereceğimizi, Peygamberle karşılaşırsak yüzüne nasıl
bakacağımızı gözümüzün önüne getirelim. Sizi anıcılar, sizi söylem hayranları, sizi
pratik düşmanları dese ne deriz önce onu düşünelim.
Gelin bu sene şu Şeytan’ın
bacağını kıralım, bu yılın Kutlu Doğum temasına uygun bir şekilde topluca “Allah’ın ipine sarılalım, ayrılığa
düşmeyelim.…O’nun kopmayan sağlam kulpuna sarılalım… Cemaatte rahmet, ayrılıkta
ise azap olduğunu hiç aklımızdan çıkarmayalım.” 15/04/2016
** 17/04/2016 günü Kahta Söz Gazetesinde 19.04.2016 tarihinde ladik.Biz sitesinde yayımlanmıştır.
** 17/04/2016 günü Kahta Söz Gazetesinde 19.04.2016 tarihinde ladik.Biz sitesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder