Ana içeriğe atla

Ağırcanlı

Çevrenizde belki de en yakınınızda ağırcanlı kişilere rastlamış olabilirsiniz. Böyleleriyle iş yaptığınızda, bir arada bulunduğunuzda kendinizi nasıl hissettiniz? Siz nasılsınız, canı tez mi, ağırcanlı mı? Eğer siz de ağırcanlı iseniz problem yoktur sanırım. Körler, sağırlar birbirini ağırlar misali. Eğer kendiniz canı tez birisi, iş yaptığın ağırcanlı ise psikolojinizde bir bozulma oldu mu? 

Ağırcanlı; adı üzerinde canı tez olmayan, işini ağır ağır yapan, çevik olmayan  kişi demektir. En nefret ettikleri şey hızlı iş yapmaktır. İşlerini aheste aheste yaparlar. Bir yere gidecekleri zaman kolay kolay hazırlanamazlar, Yaptıkları işi bitirmezler. Ağır ağır çalışırlar. Asla istiflerini, rahatlarını bozmazlar. Ardından düşman geliyor desen ölmeyi göze alırlar yine hızlanmazlar. Top atsan, silah atsan yine harekete geçmezler. Asla rahatlarından ödün vermezler. Beraber oldukları, birlikte çalıştıklarının ömrü bu tipleri beklemekle geçer. Her yolu deneseler de asla bir arpa boyu yol alamazlar. Kaplumbağa yürüyüşü ile kıyaslamamak lazım. Bunları gören kaplumbağaya rahmet okur. Bunlarla iş yapmak bir ömre bedeldir. Bu tipler, “Biz işimizi temiz yaparız, başkası gibi acele yapmayız” şeklinde mazeret bulurlar. Buna  bir müddet sonra kendilerini de ikna ederler. Kendilerini alemin en iyi iş yapanı, temiz iş yapanı, mükemmeliyetçi biri olarak görürler. Kendilerine bu güne kadar hiç zarar gelmemiştir. Zararı hep yanındakiler çeker. Ömrü hep o işini ağır yapanı bekleyerek geçmiştir. Ya da beklemek istemiyorsa ona yardım etmek zorundadır. Birlikte çalışan ölmeyi çok istemiştir. Bu güne kadar herhangi bir insanı öldürdükleri görülmemiştir.  Hep süründürürler ve insana sabrı öğretirler, bir müddet sonra "Ya sabır" diyerek dua etmeye de alışır  bekleyenler. 

Ben bugüne kadar iki canı tezi, ya da iki ağır canlıyı bir arada görmedim. Dengeli bir şekilde çevreye dağıtılmıştır. Mesela karı kocayı ele alalım: Koca ağırcanlı ise eşi, canı tez; eşi canı tez ise koca ağırcanlı olur. Bunlar birbirini dengeler. İkisi de hızlı olsalar arkalarından kimse yetişemez, ikisi de ağırcanlı olsa hayatta iş bitiremezler. Bakın etrafınıza bu şekilde eş olmuşların sayısı azımsanamayacak kadar çoktur. 

İş yapa yapa kendilerini hızlandıracakları yerde yaptıkları işin önemini, ağırlığını hissettirecek şekilde mazeret beyan etme yetileri gelişir. Her bitiremedikleri, geç bitirdikleri iş için kaçırdıkları otobüs için gerekçeleri vardır. Asla üzerlerine toz kondurmazlar, burunlarından zaten kıl aldırmazlar.

Çekilecek çilesi olan çeker durur böylelerini. Allah beterinden saklasın ne diyelim. Bütün derdimiz bu olsun. 26/04/2016


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde